Enes’in ardında bıraktığı açıklamaları izlerken neler hissettiğimi yazmaya güç yetiremiyorum. Ses tonu ve sözleri her şeyimi en dipten sildi.
Bir yavrumuz ölüme sığındı. Yaşama sevincimi yitirdim, dedi. Ölümün, sevinci olmayan yaşama nazaran daha şefkatli bir kucak olduğunu düşündü. Seçmediği babasından, seçmek istemediği okulundan ve mecbur edildiği cemaatten katmerlenmiş zorlukla baş edemediğini anlattı. Yaşama sevincini gençlere vermeyen, olanını da otorite, din ve türlü kutsallıkları gerekçe göstererek gençlerin iliklerinden emen herkes Enes Kara’nın katilidir. Benzer gerekçelerle çocuklarımızın maruz bırakıldığı kasvetli, kesif ve saçmalıklarla dolu sözde yaşam alanlarının hepsi cinayet mahallidir.
Suç ortaklarının kendilerine çekidüzen vereceklerini sanmıyorum. Ben kendi adıma bazı dersler çıkarmaya çalışıyorum. İki çocuk babası olarak ciddi ciddi düşünüyor ve tutumlarımı gözden geçiriyorum.
Elbette intiharın politik bir konu olduğunda şüphem yok. Toplumun geniş kesimlerine verilen, ölmeyecek kadar yaşayabilme hakkını kahrolarak paylaşıyorum.
Nasıl bir sevinç çıkabilir ki böyle yaşamaktan?
Bir baba olarak, bana isyan edebilen çocuklarım var mı diye soruyorum. Biyolojik mirasımızın, biz anne babalarıyla tıpatıp aynı olmaması şeklindeki doğal itiraz? En yakın biyolojik bağına daha doğuştan gösterdiği varoluş biçimi olan itirazı, görebiliyor muyum onlarda? Yoksa gölgeme gömdüğüm çocuklar mı onlar?
Kendimden, gölgemden putlar yapıp taptırdığım kullar mı? Sana ne dendiyse yap, sakın aykırı olma, diyerek bir toplum kesimine kurban olarak sunduğum canlar mı?
Okul meselesi ayrı sancı.
Dershanesi, okulu ve üniversitesi, içinde yaşama heyecanları gömülü mezarlıklar! Yarışa yarışa ölenlerin toplu mezarları.
Oysa biraz anlayış, sevgi ve onaylama, tatlı bir melodiyle kıpırdatacak acemi ruhlarını ve taze bedenlerini. Sura üflenmiş gibi dirilecekler. Kahkahalar atacaklar. Dans edecek, resim yapacak, akşam izledikleri oyunu tartışacaklar… Kimi politik takılacak, kimi sanat kovalayacak. Sırt çantalarını kapıp seyahate çıkacaklar. Âşık olacak, deneyecek, hoş görülecekler. Türlü itirazlarıyla hepimizin yaşama sevincine dönüşecekler.
E tabii, bir de din işleri…
İlk fırsatta yurt dışına gitmeyi, ölümden sonra dirilmek olarak gören gençleri dindarlaştırmaya çalışılmak sadece bana mı tuhaf geliyor?