Ömer Enes YILAR

AFAD Mağdurları

Ömer Enes YILAR

Elazığ’da yaşanan depremler sonucunda birçok sorunla karşılaştık. Bunlardan bazıları çözüldü, bazıları ise katlanarak büyüdü ve kangrene dönüştü. Hala apaçık ortadalar ve çözüm bekliyorlar…

Ancak yaşanan sorunların bazıları çok az bir insan kitlesini ilgilendirdiği için bazen göz ardı ediliyor ve dile getirilmiyor. Sorunun büyüklüğü ya da küçüklüğü, kaç kişiyi etkilediği sadece sayısal kavramlardan ibarettir. Sorun, sorundur ve çözüme muhtaçtır. Bu sorunları biz dile getirmekte üstümüze düşeni yapıyoruz ama çözüm noktasında ilgililerin bu yazıdan sonra nasıl bir tavır takınacaklarını çok yakından takip edeceğim ve sonucu da sizlerle paylaşacağım. 

Deprem sonrası yer seçimi, inşa süreci, ihale, metrekare gibi birçok farklı kavram altında yepyeni sorunları tartışmaya başladık. Yaşadığımız süreçler herkes için zor ve meşakkatliydi. Dediğim gibi kimi sorunlar çözüldü ama her farklı gelişmenin akabinde farklı sorunlarla karşılaşıyoruz ve bu sorunlar da birikerek karşımıza aşılmaz bir duvar oluşturuyor. Çöze çöze gitseydik aslında, bugün geldiğimiz noktada hepimiz daha rahat bir durumda olacaktık

Gelelim köşenin ilhamı olan konumuza… Malumunuz geçtiğimiz günlerde yapımı tamamlanan (tamamlandığı söylenen) 4 bin 700 civarında konut için ‘toplu’ yöntemle kura çekimi yapıldı. Bu yöntemin başlı başına bir sorun olmasının yanında bu kuraya dahil olamayan ve bunda bireysel olarak hiçbir hatası, eksiği olmayan sayısını tam olarak öğrenemediğim az da olsa bir mağdurun mağduru insan kitlesi bulunmaktadır. Bu insanlar deprem sonrası başlatılan hasar tespit çalışmalarında eksiksiz olarak tüm belgeleriyle başvurularını yapmışlar ve evleri ağır hasar olarak tespit edilmiş. Ardından başlatılan hak sahipliği sürecinde de yine tüm belgeleri eksiksiz olarak AFAD’a sunarak ağır hasardan hak sahibi olmuşlar (belgeleri ve ağır hasardan hak sahibi olduklarına dair fotoğraf mevcut). Daha sonra toplu kura sonuçları açıklandığı zaman bu vatandaşlar isim listesinden isimlerini ararken bir bakmışlar ki yok! Sonra sisteme bir girmişler ki daha depremin ilk haftasında yıkılan evleri olmasına rağmen sistemde orta hasardan hak sahibi görünüyorlar. 

Hemen AFAD, Valilik, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü arasında mekik dokumalarına rağmen hala bir sonuç alamamışlar ve bir bayramı daha yüksek fiyatla kirada, konteynerda, bir akrabanın evinde minnette geçirecek olmanın burukluğunu yaşamaktalar. Sonuçlar sistemden düzeltilse de kura konusunda hala bir adım atılmamış.

Şimdi sorularım şunlar;
1-Bu insanlar bireysel olarak hiçbir hataları olmamasına rağmen tamamen sistemsel olduğunu düşündüğüm bu hatanın kurbanı olmak zorundalar mı?
2-4 bin 700 konutun bulunduğu kuraya dahil edilmemelerinin üzerinden aylar geçmesine ve bu süreç içerisinde belki 4-5 kez daha kura çekilmesine rağmen neden bu vatandaşlar da kuraya dahil edilmedi?
3-Bu zamana kadar çok basit bir şekilde bu mağdurlar için özel bir kura çekilebilme imkanı olmasına rağmen neden beklenildi?
4-Hiçbir hataları olmamasına rağmen bu insanlar, diğer hak sahipliği sonucunun açıklanmasını ve bunun için bir kura çekimi yapılmasını beklemek zorundalar mı?
5-Bayram öncesinde bu mağdurlar için özel bir kura çekimi yapılamaz mı?

***
GÜVENMEYİN DÜNYA MALINA, BİLEĞİNİZİN GÜCÜNE
Kaç gündür evin önünden yaşlıca bir amca geçiyor, geçerken de ara ara dönüp bana bakıyor ve ben de yoğunluktan olacak bir türlü buyur edemiyorum. En sonunda dayanamadım, buyur gel, otur, amcacığım dedim çünkü belli ki konuşmaya ihtiyacı vardı. Yüzünde maskesi hiç eksik değildi, aşısının da 2 dozunu zamanı gelir gelmez olmuş. Yani anlayacağınız pandemi belası haliyle korkutmuş, amcamız iyice yalnızlaşmış, bunalmış, iki söz sohbete hasret kalmış..

Amcamız oturur oturmaz birçok soru sordu. Nerelisin, kimlerdensin, faslından sonra asıl size anlatacaklarımı anlatmaya başladı;

“Daha gençken çok çalışırdım, gücüm kuvvetim yerindeydi. Çok şükür hiç kimseye muhtaç olmadım. Bir gün yeşillik bir alanda yıkılmış bir ağaç gördüm, koştum kardeşime seslendim, gel bunu birlikte taşıyalım, dedim. Kardeşim ağaca bakar bakmaz ‘ben bunu taşıyamam’ diyerek bıraktı gitti, oysa ki ince tarafını vermiştim ona… Kardeşim gidince pes etmedim, kendime güveniyordum ki yüklendim omzuma ağacı taşıdım köye kadar…”

- Peki ya şimdi?

“Şimdi ayağımda derman yok, hele bu sağ ayağım yok mu, hiç kaldırmıyor beni. Bu baston olmasa yürüyemeye mecalim bile yok…”
Ah.. Ah.. koca ağacı taşıyan amcayı ince bir dal bastona muhtaç eden hayat ne kadar acımasız değil mi? Bu yüzdendir diyorum ki güvenmeyin dünya malına, bileğinizin gücüne bugün var, yarın yok… 
 

Yazarın Diğer Yazıları