Mehmet DUMAN

Yanıyoruz

Mehmet DUMAN

Çaresiz kaldık, sana sığındık, kapına geldik, bitsin artık yaşadıklarımız diyerek dualar ediyoruz. Yanıyoruz, hem de çok kötü yanıyoruz. Baş belası virüs, küresel sıcaklar, depremler, sel felaketleri, kör olmuş vicdanlar yakıyor her bir yanımızı. Ormanlarımız yanıyor, evlerimiz yıkılıyor, ocaklarımız sönüyor, kayıplarımız artıyor. Çaresizlik, vurdumduymazlık, acımazlık, saygısızlık bu sürecin başka bir boyutu oldu bizim için. Korkmuyoruz, çekinmiyoruz, hadsizlikte sınır tanımıyoruz. Yaşadığımız küresel salgın tavan yaparken aşı diye yalvardığımız günleri çok çabuk unuttuk, kapımıza kadar gelen aşıları elimizin tersiyle itmeye başladık. Maskeleri attık, kafelere, sinema salonlarına, düğünlere koşarak gittik, içeriye girmek için sıralar oluşturduk. Kalabalık yerlerde ciğerlerimize kadar çektiğimiz sigara dumanlarını saygısızca içmeyenlerin üzerine üfledik, caddelerde, sokaklarda, büyük, küçük, aşılı, aşısız ayırımı yapmadan öksürdük, hapşırdık, tükürdük, izmaritleri, maskeleri, su şişelerini ulu orta her bir yana atmaya başladık. Denizlere, göllere, mesire yerlerine balıklama atladık, yaşadığımız süreçte tatile çıkma sayısında rekora koştuk. Günlük kayıplarımız yetmiş, seksen, doksan diye açıklanırken normal açıklamalar diyerek üzülmeden, bir gün bana da gelir demeden, çalgıya, saza söze göbek atmaya devam ettik. Felaketler eksik olmadı başımızdan, depremler durmadı ülkemizden, önce şehrimizde sonra İzmir’de sallandık kurulduğumuz beşikte. Sel felaketleri can almayla kalmadı, evlerimizi, aşımızı, tarım alanlarımızı aldı elimizden. Yangınlar çıkardılar elleri kırılıp vicdanları kuruyanlar. Ciğerlerimizi, ormanlarımızı, ocaklarımızı, işyerlerimizi, hayvanlarımızı yaktılar. Gücümüz yetmedi koşamadık, yetişemedik her bir yana. Kurumun başı düğüne gitmek zorundaydım derken yanan çıranın neleri yok ettiğini düşünemedi. Tarım ve orman bakanlığının kendini geliştiremediğini gördük, Türk hava kurumunun asırlardır topladığı yardımlarla nerelerde olduğunu sorguladık. Envanterde bulunan uçakların kuşlara yuva, bakımsız, kanadı kırık ve pilotsuz olduklarını duyduk. Büyük şehir belediye başkanlarından birisi yalvarıyor neredeyse, yanıyoruz uçak gönderin diyor. Yok’ ki, neyi göndersinler, israfta sınır tanımayan, yazık günah demeden sınırları zorlayan makamlar için alınmış son model uçaklar ve içerisindeki saltanatın sadece birisinin parasıyla on yedi tane acil afet uçağı alınabileceği aklımızı başımızdan alırken, suratımıza atılan soğuk çayların yanan ciğerlerimizi söndüremediğini gördük. Düğümlenen boğazımız ile içimiz yanarak aradık aklımıza takılan suallere cevabı. Su taşıyarak destek olan kaybettiğimiz gencecik kardeşimizin, itfaiyeci emekçilerimizin, görev şehidi dediklerimizin, yetim, öksüz kalan ocaklarımızın, binlerce yılda yetişen ormanlarımızın, hayvanlarımızın, evsiz, işsiz kalanlarımızın vebalini kimler üstlenecek acaba?
Geçmiş olsun Türkiye’m.

Yazarın Diğer Yazıları