Mehmet DUMAN

Düşler Sokağının Düşeni

Mehmet DUMAN

Düşme potasında biz, bize oynuyoruz, neticeler akla hayale yatkın değil, neticeler can sıkıyor, gelenle gidene kolay lokma olduk, sırtımız yerden kalkmıyor artık. Yıkılmadan yok olmak eyvallah ta, çevrilen filime figüran olmak koyuyor adama. Özellikle Karabük gibi sezonu iki yıl önce bitirmiş bir takıma sunduğun ikramlar akıl işi değil. Transfer yasağın olduğu halde takımı hırsınla dağıt, bal liginde kadroya giremeyen futbolcuya kucak aç, sonra hocaya güle, güle. Bu işin hatasını sen başta yaptın, koca bir sezon kaynaşma, birlikte olma adına çalış didin sonrada kalk takımın futbol oynayıp, mücadele ettiği, yenilse de alkışlandığı bir ortamda Levent bey güle, güle de. Akıllı tahtalar çıkalı epey zaman oldu, sen halen tebeşir ve silgi eksiltiyorsun, akıldan uzak olmak Allah muhafaza iyiye alamet değil bilesin. Sen yine de kendine hâkim ol, gerçek suçlu kim bu şehir çok iyi biliyor. Her kulvarda olduğu gibi şehir sus buz olunca gık çıkmıyor işte. Gece yarısı başlayan liste çalışmasıyla kimliği, kim olduğu, sporun neresinde resim verdiği belli olmayan birilerine dönmeyen değirmen için su kovalarını emanet edenler, senaryoyu yazanlar, projeyi çizenler, sahneye oyuncu sürenler varken sana sıra bile gelmez. Bu zatların projeleri sindirmek ve yutmak üzerine formatlandığı için sahnedeki oyuncular onlar için fark etmezdi elbette. Biri gider diğeri gelir, sonuç bellidir, çizilen ve yazılan sona yürüyüş devam eder. Sözler, sohbetler, cümbüşler elden, ele dolaşan bağlamanın telleri kopuncaya kınayı yakarlar, saz gitti sohbet bitti, ne haliniz varsa görün onlara yakışandır. Bakın son ne oldu gayet ortada, ne saz kaldı, ne tas nede tarak. Bir de dolduruşta ve kılık kıyafet değiştirmede üzerlerine tanımadığım, kalemden ziyade kalemşor olan başkarakterler var ayrıca bu oyunun içerisinde. Her ne kadar onlar mutfak kısmında kendilerini lanse etseler de gerçek esintilerin tam ortasındadırlar. Etliye, sütlüye dokunmadan masum prensi oynarlar. Size de bir sözüm var, koyun bakalım başınızı yastığa gün ağarmadan hangi yanınız kırbaç yiyecek, hangi yanınızın hesabını vereceksiniz? Kısaca kalem kırılmıştı, yapıştırmak sorunu çözmüyordu, içi çürümüştü, yenisi gelmiyordu, bulunmuyordu. Beyler localarında izlemeye devam derken, şehrin takımı eriyordu, yok oluyordu. Sihirli değnek yoktu, dokunuş yok, ses veren yoktu, cenaze ortada kalmıştı. Düşünemiyorlardı aynalar yalan söylemez, tebrik ederim, perde kapanıyor artık, oynandı ve bitti dememize ramak kaldı. Kına altın tepsiyle geliyor ortaya, kim el atar, kim yakar, kim iter bekleyip göreceğiz. Selam ve muhabbetle kalın.

Yazarın Diğer Yazıları