Günlük yaşamda değişik özellik ve karakterde birçok insan tiplerine rastlarsanız. Yaşadıkları toplumda örnek tavırları ve yaşantıları ile öne çıkanları da görürsünüz, hastalıklı ve marazlı ruh halini topluma zerk etmeye çalışanları da… Birinci grup insanlar, hayatın yanlış yönlerini görmekle birlikte doğruyu ve güzel olanı takdir etmekten gocunmazlar. Hakkı teslim etme konusunda alabildiğince cömert olan bu tipler, yanlışlıklar konusunda da uyarılarını yapmaktan geri durmazlar. İkinci tip insanlar için doğru ve yanlış kavramlarında anlam kaymıştır. Bu anlam kayması zat-ı muhteremlerin şaftını da kaydırmış ve bikesliğe savurmuştur. Bir şey olamamanın yanında toplumdaki itibarsızlıkları onları hep sıra dışı olmak, farklı şeyler söylemek ve kendini hissettirmek gibi ergen psikolojisine itmiş, bunun sonucunda şarlatanlık yanında yersiz ve gereksiz şakşakçılık bedbahtlığına düşürmüştür. Toplumda en sevilmeyen, en itici ve hakir görülen insan tipleridir bunlar. Ciddi bir şey söylemeyecekleri zaman soluğu fitne sevicilikte bulurlar. Kendi zihin karışıklığını salya sümük dışarı saçmanın gayretindedirler hep. Ne sebeple olduğunu aklıselim herkesin bildiği özel kin, düşmanlık ve hasetlerini bir başkası üzerinden kurgularlar. Kelimelerinde fitne, cümlelerinde adavet, ruhlarında kindarlık ve husumet vardır. Kendileri dışındaki üçüncü şahısların özel hukuk ve ilişkilerini yine kendi marazlı ruhlarıyla sözüm ona tahlil eder ve çıkarımlar yaparlar. “Şununla bunun arası nasıl, görünen o ki çok da iyi değil. Şu burada böyle yaptı, haa demek ki şunu demek istedi. O böyle davrandı, bakalım ötekinin tavrı nasıl olacak. Zaten o diğerini takmıyor ki, onu tanımıyor ki… Bakalım bu düelloyu kim kazanacak” Kenar mahalle dedikoducuların fersah fersah gerisinde, seviyenin dip, nefret ve fitne tohumlarının tavan yaptığı bir vasatta sürünen ve debelenen bu tiplere aslında acımak gerek. Her kelimesiyle adeta bağıran bu müptezelliklerden medet ummak, buradan hareketle aynı hizmet yolunun yolcuları olan şahsiyetleri aklınca ayrıştırmak ve kamplaştırmak hayali, aç tavuk kendini darı ambarında sanar misali hep ham hayal olarak kaldı ve kalmaya da devam edecek gibi. Bu tipler ciddi anlamda tedaviye ve rehabiliteye muhtaç görünüyor. Tavsiyemiz kendi bataklıklarını kendi izbeliklerinde yaşamaları, kendi dünyalarında kurdukları sanal bir dünya hayali belki bir süre mutlu edebilir bu tipleri. Ancak bu insanların klinik vaka oldukları karşımızda duruyor. Dedik ya bunların fitne bezirganlıkları ne yazık ki kendilerini tüketiyor ve adım adım yok oluşa itiyor. İşin ilginç tarafı aralarında fitne oluşturulmaya çalışılan herkes mutlu, ancak bu zerzevatlar hep mutsuz…