Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Sözünü yerine Getirmeyenler

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bakara Suresi 27.nci ayette şöyle buyrulur;
“O kimseler (o fasıklar) ki, Allah'a verdikleri sözü katiyen kabul
ettikten sonra bozarlar,
Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabalar ve mü’minler
arasındaki irtibatı) keserler,
Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar.
İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.”
İnancımız ne diyor, “söz emanettir, yalancılık ise ihanettir!”
Bizlerin en büyük cihadı neydi, “kendi nefsimizle olan cihadımız!”
“adalet…” kavramını zihninizde biraz taşıyınız;
“Adalet hak, hukuk, ahlakla yürür
Doğruluk terazinin ibresinde,
Arifane yürekle vicdanı taşır
Lüksten, kibirden kaçarak, tevazu
Eleğinden, yüreğine dökülür!
Tartıda hilesiz merhamete yürür!”
 En fazla üzerinde titrediğimiz konuların başında, “içimizin dışımızın
bir olması…”
Veya her türlü riyakârlıktan şiddetle kaçınmamız gerektiğidir.
Sıla-i Rahim’in kesildiği bir dönemi mi yaşıyoruz acaba diyorum?
Bir işin içerisine, ‘hile…’ girdimi, ‘ikilik…’ girdimi, vay bizim halimize…
“Hile ile iş yapan illetlidir
İyi, ihsan sahibi, milletlidir
Lâyık olan, liyakat sahibi
Ehil ve hüneri ile devletlidir”
Hilekârlık, veba gibi bulaşıcı bir illettir, hastalıktır…
Mutaffifin Suresi 1.nci ayette şöyle buyrulur; “(ölçü ve tartıda hile
yapanların) vay haline!”
Mutaffifin Suresi, 7.nci ayette de şöyle buyrulur; “Hayır! (hile
yapmayın, ahiretten gaflet etmeyin!) Çünkü günahkârların (amel)
defteri elbette Siccin’dedir!”
Hile sözlükte, “bir kimseyi aldatmak, yanıltmak için yapılan oyun!”
Saff Suresi 3.ncü ayette şöyle buyrulur; “Yapmayacağınız şeyleri
söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir!”
Sözünü yerine getirmeyen veya getiremeyenler, zor durumlarda, ‘hile
yolunu tercih edenler’ insanları aldatanlar, acaba akıbetlerini
hesaplamıyorlar mı?
Dürüst, samimi, sözünün ve işinin ehli olanlar elbette ki, baş tacımızdır!
Burada gönülden sormak isterim,
İyi, ihsan sahibi, erdemli bir insan olmak yolunda gayretimiz var mı?
O gayret, ‘işlerinde ehil ve liyakat sahibi insanlara…’ toplum
içerisinde bütün kapılarını açacaktır.
Bakara Suresi, 24ncü ayet bizlere, ‘kendin ol…’ çağrısıyla, ayağa
kalkmamızı ister;
“Öyle ise o ateşten sakının ki, yakıtı insanlarla taşlardır (ve)
kâfirler için hazırlanmıştır!”
İşte, cehennemin yakıtı! Bizleri ateşten koruyacak, ‘amellerimiz…’ olacaktır.
“Baktım vicdanına, insan mı diye!
Kanamaz yüreği, acıya niye?
Kurumuş çeşme gibi göz pınarı,
Yüreği yanmayana çığlık niye?”
Yüreği yanan insan/ veya vicdanı kanayan insan, bir adım dahi olsa,
“zulmü/ veya zalimi alkışlayabilir mi? Ve hele takva sahibi bir insan
olursa, ‘zulme/ veya zalime karşı mücadele için bayrak açar!’
“Ak yüzlü, erdemli insan ararım!
“Sırat-ı müstakim yolu kararım
Gün doğar ışığı adaletle;
Toprak kokusu siner merhametle,
Merhameti, adalette ararım!”
Kur’an bizleri ikaz ediyor “Ve öyle bir günden sakınınki, (o gün)
kimse, kimse namına bir şey ödemez ve kimseden (Allah’ın izni
olmadıkça) bir şefaat kabul edilmez, kimseden bir fideye alınmaz ve
onlara yardım da edilmez…” (Bakara, 48)
Şunu gayet bariz bir şekilde ifade edelim, “ahireti, hesap gününü
bilen bir kimse kendisine çekidüzen verir…”  Bizler, kendi ellerimizin
işlediği (günahlar) yüzünden…” hesaba çekileceğimizi biliyoruz!
Bakara Suresi 18.nci ayette şöyle buyrulur; “(Onlar) sağırdırlar
(hakkı işitmezler), dilsizdirler (hakkı söylemezler), kördürler
(hakikati görmezler), Bu yüzden onlar (hakka) dönemezler!”
İnanmayanlar, ‘beş duyudan mahrum gibidirler…’  Ne kadar acı değil mi?
Asrımızın kopkoyu taassubu işte budur, efendim… O taassubun getirdiği,
‘tarihin en vahim cinayetlerine şahit oluyoruz.’
“Sözünü yerine getirmeyenler!” acaba diyorum, “hak katında nasıl hesap
verecekler?
Allah, akıbetimizi hayırlara vesile kılsın. Selam ve Muhabbetle

Yazarın Diğer Yazıları