Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Harput'tan Elazığ'a

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Harput Valisi Mehmet Reşit Paşa döneminde, “Şehir Merkezi Mezre’ye
taşınacaktır!”
1800’lü yıllar ve sonrasına şöyle bir baktığımızda, Harput’ta; “28
Mahalle” bulunuyor!
Bunlar arasında, “Ağa Mahallesi, Alaca Mescit, Ahmet Bey, Cami-i
Kebir, Esadiye, Ebutahir, Ahi Musa,  Hoca Mescidi, Hacdar, Kara Sofu,
Kozluca, Kale, Meydan,  Müderris, Ortak, Sarahatun, Zahriye, Çelebi…”
sayılabilir.
Evliya Çelebi, 17. yy’deki Harput seyahatinde; “yüz yirmi adet hanedan
hamamları…” olduğundan söz eder. Bu veriler, Harput’un ne kadar ve
temiz, bakımlı olduğunun göstergesidir.
Şemsettin Sami’nin Kamusü’l Âlâm isimli eserinde Harput’ta; “90 tane
hamam, 2670 ev, 843 dükkân, 10 cami, 10 medrese, 8 Kütüphane, 12 adet
han bulunduğu…” yazılıdır.
Şu mekânların varlığı bizlere Harput’un, bir ticaret, bir eğitim, bir
sanat ve kültür, ilim ve irfan, münevver insanları bağrında taşıyan,
döneminde;  sanatın yedi renginde ihtişamının zirvesinde olduğu
gerçeğini bizlere haber verir.
Harput, 1085 tarihinde fethedilecektir. Harput, küçük coğrafi
alanında, tarihe kaynaklık edecek büyük tarihi olayların merkezi
konumunda olacaktır. Artuklular Döneminde, Harput tarihi belirleyen
bir konumdadır. Harput, Osmanlı’nın üç tarihi Başkenti olarak bilinen;
Bursa’nın fethinden 214 yıl önce ve Edirne’nin fethinden 279 yıl
İstanbul’un fethinden 368 yıl önce, önce fethedilmiştir.
Bizler Harput’u, Halep’e ve Bursa’ya uzanan ticaret kervanlarıyla da biliriz.
Tarihi Harput Şehri, dönemin Valisi Mehmet Reşit Paşa döneminde,
“Şehir Merkezi Mezre’ye taşınacaktır!” Bu kararla birlikte 1085’lerden
1834 tarihine kadar Anadolu Coğrafyamızda önemli bir yerleşim merkezi
olan Harput’tan büyük göçler başlayacaktır.
Prof. Dr. Ahmet Aksın 1995 tarihinde yayınlanan bir makalesinden;
“1834 yılından itibaren Harput Şehri ovaya inmeye başladığı zaman,
Valilik konağının Aksaray’da yapılmasıyla tüm resmi kurum ve
kuruluşlar, Aksaray’da toplanmaya başlamıştır.”1856 yılında çıkan
yangından sonra valilik konağı tamamen yanmıştır”
Şunu gözlemliyoruz, Harput ve dolayısıyla Aksaray (Yığinki)  Mahallesi
ile ilgili birçok akademik çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Prof. Dr.
Ahmet Aksın’ın, Prof. Dr. Dursun Çiftçi’nin, Prof. Dr. M. Ali Ünal’ın
çalışmaları dikkatle incelenmeye değer çalşımalardır.
Akif ne diyor, “Ben de tarih okudum âlemi elbet bilirim!”
Kadim faaliyetler bizlerde ‘yeni ufuklar açıyor’ Bizleri, ‘geçmişle
muhasebeye taşıyor’
Yığinki (Aksaray) Mahallesi, “1834 yılına kadar Harput’a bağlı bir
köydür” Tarihin garip cilvesi, Aksaray Mahallesi, 1834 tarihinde
şehrin merkezi konumuna gelecekti…

Aksaray’la ilk hafızalara gelen, türkülerimize de konu olan, “dört
etrafının bahçe…” oluşu;
Ve  “Şorşor Deresi, Dipsiz Göl, Kırk Gözlere, Çatal Çeşme, Yamağ
Pınarı, Soğuk Su, Ağa Gölü gibi) bol su kaynaklarıdır… Şu önemli
tarihi bilgiyi de özellikle paylaşmak istiyorum;
Bizim Medeniyetimize, “suyla birlikte yürüyen kültür…” diyebiliyoruz.
Ecdat, kendilerine yerleşim alanı olarak; ‘su kaynaklarını/ veya su
boylarını tercih edecektir!
Eğitimci-Yazar, Yurdal Demirel tarafından hazırlanarak, MANAS
Yayınları arasında 2014 tarihinde yayınlanan;  “Çaydaçıra Işığında Bir
Ömür; Mustafa Turan” gibi önemli bir eserin faaliyetinde,
Bizler, Yığinki (Aksaray) Mahallesini daha yakından gözlemleme
fırsatını bulmuştuk…
Aksaray tarihi mekânlarıyla, tarihi şahsiyetleriyle, Ses, Söz ve
Muhabbet sofralarıyla,
İlim, Hikmet ve İrfan Ocaklarıyla yakın tarihimizde; İz düşümüne şahit
olduğumuz şehrin kadim mahallesidir. Bu mahallemizden çok önemli
şahsiyetlerin yetiştiğini görmekteyiz.
Çötelizade Mehmet Bey (Elazığ Belediye Başk.), Muhittin Çöteli
(Milletvekili), Mehmet Fethi Ülkü (Milletvekili), Vasfi Akyol
(Müzisyen, Bestekâr), Dr. Tevfik Sakallıoğlu, Ahmet Nedim Bey
(Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Kurucusu), Ruşen Sağmanlı (Şehit Pilot),
Mustafa Turan (Devlet Sanatçısı) gibi isimleri burada zikredebiliriz.

Elazığ Şehrinin gelişimini, ‘araştırmacılar’  beş önemli döneme ayırırlar;
İlk kuruluş Harput; 19. yy’de Mezre’ye iniş; 1925-1950 Dönemi;
1950-1975 Dönemi; 1975-1998 Dönemi…”
Harput Vilayet Merkezini Mezire’ye taşıyan, Vali Reşit Paşa Döneminde
Hüseynik’te Kışla yapılacak,
Ordu Müşavirliği için Sarayatik Mah. ’de Konak satın alınacaktır.
Elazığ Şehrinin tarihi gelişiminde, 1875 yılında müstakil
mutasarrıflık,  1879 yılında vilayet haline getirilerek Mamurat’ül
Aziz adını alacak ve ordu müfettişliğinin merkezi olacaktır…
Sarayatik ile Çarşı Mahallesi, şehrin mezradaki ilk çekirdeğini oluşturur…
1833-1876 yılları arasında; “İcadiye, Mustafapaşa, Akpınar mahalleleri…”
1876-1923 yılları arasında, “Rızaiye Mahallesi…” kurulacaktır
Bu tarihlerden itibaren de, “İzzet paşa Mahallesinin…” gelişimini görüyoruz.
Şunu hemen ifade etmeliyim; “İzzet Paşa ve Nail Bey Mahalleleri;
Birbirlerini dikine kesen iki katlı cumbalı,  Avlu içerisinde,
şadırvanlı, gül kokulu cazip mekânlarıyla…”
Cumhuriyet Döneminin ilk mahalleleridir…

1927’lerde, Elazığ’ın merkez İlçe Nüfusu; “19 bin 216’dır”
Bu tarihte, Elazığ Şehrinin “7 mahallesi…” bulunmaktadır.
1927 tarihinde; (İstanbul 741.148, İzmir 170.989, Ankara 122.720,
Adana 76.473, Bursa 72.187, Gaziantep 50.965, Konya 52.093 )
1927 yılında; Elazığ’da toplam “587 işyerinin 317’si tarıma dayalı sanayidir”
Bu işyerlerinde toplam olarak, “bin 350 işçi…” çalışmaktadır.
Şehirdeki sanatkârlar rakamlarla verirseniz; 73 yemenici, 8 debbağ, 23 demirci,
21 Sobacı, 12 bakırcı, 2 şekerci, 7 kuyumcu, 19 marangoz, 31 kunduracı,
 12 saraç, 48 terzi, 6 saatçi, 7 tüfekçi'nin bulunması (Karaboran,1990.102.104)

Elazığ’ın dünden bugüne gelişimini konuşmaya devam edeceğiz
Bugün günümüzde; Tarihi kadim şehir, “Harput…” Elazığ’ın 43 mahallesi
arasında yer alır.
Farabi; “Fazıl Medine ”sini şehirlerden,  Şehirleri de mahallelerden
hareket ederek teorileştirdiler; Tıpkı insan vücudu misali; “Ev
sokağın bir cüz’ü…
Sokaklar, Mahallenin bir cüz’ü… Mahallelerde Şehrin bir cüz’üdür…”
Evlerden/ Mekânlardan şehre doğru uzanan bir ahenk söz konusudur…
O ahenkte sizler şehirlerin ruhunu okuyabilirsiniz…
Tarihi şahsiyetler, konaklar, mekânlar,  avlular, sokaklar, bağlar, bahçeler…
Ve şehrin kadim mahalleleri…
Birlikte düşünelim; çocukluğumuzun geçtiği evlerimiz, bizlerin ata ocağı…
Cengiz Aytmatov’un, “Beyaz Gemisi…”
“Masumiyetin, Saflığın ve Çocukluğun Rüyasını…” bizlere anlatır.
Evinizden, Sokağınızdan, Mahallenizden Şehre doğru gidiyorsunuz…
Ev/ Hane ile birlikte; ‘aileler…’ şehrin en küçük sosyal dokusudur.
“Her aile, mükemmel bir romandır. Milli Kültürün çimentosudur…
Tarihin yazıldığı kutsi çatıdır…”
Bizler, ‘erdemli bireylerden…’ erdemli şehre yolculuk ederiz.
İlk dersimiz, ‘aile ocağımız…’ “Ninniler, masallar, deyişler, efsaneler…”
O hatıralarla birlikte; ‘kader birliği yaptığımız…’ sokağımız, mahallemiz!
Evler/ Haneler, Sokaklar, Mahalleler; ‘hafızanızdır…’
Şair ne diyor, “asırların feryadı döküldü gırnatadan…”
Asırları bir arada paylaşmak; ‘birlikte tarih yazmaktır’
O tarih; sestir, sözdür, sanattır, musikidir, kültürünüzdür, kimliğinizdir!
Bekir Sıtkı Erdoğan, “Harput” için şöyle der;
“Harput musikisi beni söyler; Benim duygularıma tercüman olur,
Benim acılarımı, benim özlemlerimi dile getirir.”
Harput’ta,  “93 Harbini, Yemen’i, Çanakkale’yi, Sarıkamış’ı,
Balkanları, Kafkasları, bir büyük coğrafyayı birlikte yaşarsınız”
Harput’un içerisinde; “Anadolu’yu; Onun içli romanını okursunuz!”
Mahalleler, Şehirlerin kimliğinin oluşmasında; ‘kökleri tarihin
derinliklerine giden…’
Kadim mekânlar olarak anılırlar… Şehirlerin tarihleri yazıldığında;
İnsanlar, mekânlar, çeşmeler, çarşılar, sokaklar, mahalleler kimliğin dokusudur!

Eski Elazığ’ın özlemindeyiz… Mahalleler daha sıcak, daha candan, daha içtendi…
Mahallenin, ‘Aksaçlıları, Bilge Kişileri’ vardı!
Onlara danışılır, onlarla önemli konularda istişare edilirdi.
‘Mahalleli…’ yakınlık belirten bir sıfattı…
Komşuluk ilişkileri çok güçlüydü… Acılı, sevinçli günler paylaşılırdı…
Sokaklar, çocukların oyun alanıydı, bir nev’i…
Elazığ’ın birçok ünlü futbolcusu; ‘o sokaklarda yetişmişti’
Okul arkadaşlığı mı? Daha candan, daha yakındı insanlar…
“Bilen, bilmeyene öğretirdi…”
Mahalleli, ‘fakirini, yoksulunu, başa darda olanı…’ bilirdi
Bir yardım ağı; manevi bir rıhtım gibiydi…
Yüzlerde, ‘tebessüm’ dalga dalgaydı…
Selam olsun özlemini çektiğim eski günlerimize…
Mahallemin/ Şehrimin,  ‘gül yüzüne…’

Yazarın Diğer Yazıları