Mehmet DUMAN

BİR DÖNEM

Mehmet DUMAN

Bu haftaki yazımda sizlere bir dönemi elimden geldiğince dilimin döndüğünce yazmaya çalışmak istiyorum. Doğum tarihleri 1960-1970 arası olanların koca bir ömür nasıl geçti dedikleri kevgirden, ayakta kalma hikâyelerini anlatmaya çalışacağım. Doğmadan başlamıştır bu yaştaki insanların hikâyeleri yazılmaya. Hayatın en anlamlı yılları, hormonsuz, sade ve yokluklar içerisindeki bir çocukluk dönemi. İmkânların sıfırın altında dibe vurduğu, naylon ya da Ankara lastiğinden başka ayakkabının bulunmadığı, cevizlerin, topaçların, misketlerin, telden arabaların, lastik çemberlerin, bilyeli tekerlerin, çelik çubukların, sapanların, naylon topların oyuncak olduğu bu dönemin en ilginç giysisi hiç kuşkusuz şimdilerde moda diye giyilen pantolon gibi giyeceklerin mecburen yırtılan yerlerine yama yapılarak giyilmesidir. O dönemin çocukları şimdikiler gibi hazır yemeklerle beslenmez, hormonsuz ve tamamen ev yapımı olan katıksız ekmeğin üzerine sürülen salçayla, yoğurtla beslenirdi. Mahallede çok az fırın olurdu, herkes ekmeğini kendi evinde bahçesinde, avlusunda yapardı. Adı bilinmeyen, teşhisi konulamayan hastalık yoktu. Doğal ilaçlar la yapılan tedaviye hiçbir hastalık, yara, kırık, çatlak karşı koyamazdı. İnsanlar yokluk içerisinde bile mutluydular, insanlar paylaştıklarıyla huzurluydular. Sıkıntı bunun neresinde diye soranınız çok olacaktır. Haklısınız, internetsiz, çeşidi olmayan, televizyonu, bilgisayarı, aracı, arabası, cep telefonu bulunmayan bir ömürde nasıl mutlu olunabilir ki? Gelenek görenek, saygı sevgi, büyük küçük, komşuluk, samimiyet, saf ve temiz bir yürek mutluyduk bir şekilde. Aslında az acı çekmedik, az sıkıntı görmedik. Kıbrıs barış harekâtı bizim çocukluğumuzda oldu, bizler şehit verdik, bizler gazilerimizin kahramanlık hikâyeleriyle büyüdük. Sağ sol dedikleri kardeşin kardeşi vurup yok ettiği oyunun gözyaşını, silahların oyuncak gibi satıldığını, yağmacılığın, gaspın, korkunun, dışarıya çıkamamanın, ihtilallerin ezileni de biz olduk. Bitmedik, tükenmedik, gücümüz vardı bizim, alışmıştık acılarla büyümeye. Sonrasında Otuz yılın üzerinde bir süreyle de terör bindi sırtımıza. Gâvurun oyunu oynanmaya devam ediyordu. Az yetim, öksüz kalmadık. Çoluk, çocuk, kundaktaki demeden, kadın, ihtiyar, sakat demeden az can, az şehit vermedik. Kimse acımadı bize, kimse nasıl büyüdünüz diye sormadı, silah sesleri, bomba sesleri günlüğümüzün bir parçası gibiydiler. Sonrası, birkaç büyük deprem, sel, çığ gibi afetleri de yine biz yaşadık. Evlerimiz yıkıldı, enkazlar da kalanlarımız kaybettiklerimiz oldu, acılar gözyaşları eksik olmadı yüreğimizden. Dayandık, sabır ettik, inancımızın sağlamlığından tövbe haşa tereddüt etmeden imtihandır dedik şükür ettik, af diledik. Yine de mutluyduk biz. İçimiz kan ağlasa da geleceğimiz olan çocuklarımıza, Vatanına, milletine hayırlı birer fert olmayı öğretmeye çalıştık. El ele, sırt sırta vererek acılardan nasıl kurtuluruz dersini öğretmeye çalıştık. Bu milletin hiçbir zaman yıkılamayacağını, hiçbir gücün buna yetmeyeceğini aşıladık. Mutluyduk biz, “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” gururunu biz hep birlikte yaşadık.

Yazarın Diğer Yazıları