Faruk YILDIZ

TÜRKİYE'NİN SURİYE POLİTİKASI ÜZERİNE

Faruk YILDIZ

Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu politikaları ile ilgili siyaset bilimciler ve stratejistler kontrollü ve temkinli açıklamalar yapmaya devam ediyorlar.

Ancak asıl meseleyi tartışmak yerine yine milli duygularımızı kabartan açıklamalarla mesele asıl tartışılması gereken noktadan uzaklaştırılıyor hissine kapılıyor kamuoyu.

Meselenin özünün anlaşılması adına bazı sorularla Türkiye’nin dış politika stratejisini ve Suriye politikasını anlamaya çalışmak gerekiyor.

Şöyle ki;

Batı ve Rusya tarafından frenlenen Barış Pınarı Harekatı amacına ulaştı mı?

Barış Pınarı Harekatı PKK/PYD/YPG terör örgütünü tamamen olmasa da kör topal bırakmak için bir fırsat değil miydi?

Başımızın belası PKK/PYD/YPG bir daha başımıza bela olmamak üzere yok edildi mi?

Yok edildi diyemiyorsak ki öyle; bu örgüt yarın ellerindeki silahlarını kime çevirecek?

Binlerce kilometre uzakta olan Rusya’ya mı, ABD’ye mi, İngiltere’ye mi, Fransa’ya mı Suudilere mi yoksa yanı başındaki Türkiye’ye mi?

ABD ve Batı’nın terör örgütlerine dağıttığı ve bir terör ordusu kuracak miktarda ki silahlar nasıl toplanacak?

Arap baharının bir kaos ve kargaşa için planlandığını ve amacının bu bölgenin karışmasını sağlayıp enerji kaynaklarını kontrol etmek için çıkarıldığını şimdi daha iyi anlayabildik mi?

Türkiye’yi Arap baharı ütopyasının peşine takarak planlı olarak bütün komşularımız ile aramızı açtıklarının farkında mıyız?

Rusya ve ABD’nin terör örgütü elebaşlarıyla aleni bir şekilde resmi olarak görüşmesi bizim için bir şey ifade ediyor mu?

Rusya’nın Çeçen savaşçıları, ABD’nin EL KAİDE üst yöneticilerini uzaktan füze ile ortadan kaldırırken Türkiye PKK/YPG/PYD terör örgütü üst yöneticileri için aynı şeyi neden yapmıyor/yapamıyor???

Geliştirmiş olduğumuzu söylediğimiz insansız hava araçları (İHA) ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile PKK/PYD/YPG terör örgütü elebaşları neden yok edilmiyor?

ABD ve Rusya ilişkileri ili ilgili ve ABD’nin YPG/PYD’nin kontrolünü Rusya’ya devretmesi sözde bu iki ezeli ve ebedi düşman üzerinden Türkiye’nin önemli bazı şeyleri gözden geçirmesi gerektiğini açıkça göstermiyor mu?

PKK’nın ülke içinde ezilmesinden sonra ABD, Batı ve Rusya’nın Türkiye’yi Suriye ile oyalayıp enerji kaynakları üzerinde tam hâkimiyet kurmaya çalıştığının farkında mıyız?

En önemlisi de güneyimiz de gelecekte birleşik özerk bir Kürt devletine doğru bir politikanın hızla ilerlediğini net bir şekilde görebiliyor muyuz? Yoksa yine hamasi duygularla işi popülizm yaparak “bu iş bitti” diyerek yine asıl meseleyi gözden mi kaçırıyoruz?

Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kuşağı arzu ettiğimiz gibi olacak mı? Yoksa burada da ABD ve Rusya olmaya devam edip terör ihraç etmeye devam mı edecekler?

Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için ABD ve Batı gibi yeni bir terörle mücadele konseptine geçerek dışarıda taşeron örgüt kullanmalı mı?

Pakistan’a ön sözleşmesi yapılarak satışı gerçekleştirilen 30 adet Türk-İtalyan ortak yapımı T129 ATAK helikopterinin Rolls Royce ve Honeywell’un yüzde 50’şer hisse ile ortak oldukları Light Helicopter Turbine Engine Company (LHTEC) şirketi tarafından üretilen motoru için ABD’nin lisans sözleşmesini askıya alması bizim için bir şey ifade ediyor mu?

Dostluğun ve arkadaşlığın çıkara dayalı olduğu bir zamanda stratejik ortak, dost ve kardeş ülke söylemleri sadece popülist politikaların bir gereğidir.

Bu anlam da büyük ülke olmak hamasetle değil, bilgelikle, akılla, pragmatist politikalarla mümkün olabiliyor.

Ezcümle;

“Kendi gücümüzle girdiğimiz toprakları gücümüzü kaybederek terk etmek zorunda kaldık. O güçle yeniden oraya dönmek zorundayız.  Peki, ama nasıl? Tabii ki hamasetle değil, hikmetle.”

Kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları