BU BAYRAM BİTMEZ!...
Bu bayram bitmez dostlar. Tam tamına dört gün. Dört uzun gün. Ve termometrelerin 50 dereceyi zorladığı en uzun günler.
Eskiden yetmezdi bu süre insanlarımıza. Birinci gün tümüyle kurban kesimine ayrılan zaman diğer günler eş-dost ve akraba ziyaretlerine ayrılır ve üç gün boyunca gezildiği halde yine de eksik kalırdı gidilecek yerler.
Şimdi öylemi ya… Zaten kurban yok. Varsa da bir hayır kurumuna ve yurt dışına gönderilmiş ve o işten azat olunmuş. Bayram namazından sonra o saatlerde alışılmadığı gibi yarım uykulu bir kahvaltı ardından bir süre sosyal medya sörfü ve ardından bastıran uyku.
Ama uyumak da mümkün değil. Evler yanıyor. Hangi odaya gitsen, hangi balkona kaçsan terlemekten ve sıcaktan bunalmaktan kurtulamıyorsun. Ve bu daha bayramın birinci günü ve ilk saatleri.
İkinci, üçüncü ve dördüncü günü ve olabilecekleri tahmin bile edemiyoruz. Gelme-gitmeler yok, bayramlaşmalar yok. Bayramın tek belirtisi ve nişanesi tüm masumiyetleri ve heyecanlarıyla cici kıyafetlerini giymiş, taranmış sarışın saçlarına toka vurmuş, acaba nasıl şekerler verilecek merakıyla kapınızı çalma ihtimali bulunan birkaç çocuk…
Palu usulü yapılan köfteler, börekler ve ilaveten sarma ve tatlılar dolapta bir misafire ikram edilmeyi bekliyor. Ama gelen yok, kapıyı çalan yok. Yakın amcalar ve az uzaktaki akrabalar gelir teyzeler de bir lütfederse ikramlarımız yerini bulacak ama o da çok zor.
Zaten gelseler bile onlara ikramda bulunmak, yemek, tatlı, çay meyve servisi… Bu sıcakta bunlar da cabası…
Yok yok. Bunlar da kesmeyecek bizi. Gelsin geçmiş bayram hatıraları, resimleri, görselleri ve belki videoları… Sahilde çekilmiş ayakları suya değen bir kare resim serinletir belki. Ya da yüksek yüksek tepelerdeki cam teras görüntülerinin yeniden bizi heyecanlandırmasına şahitlik ederiz. Gezilen mekânların güzelliği ve bir yol kenarı çeşmesinden içilen suyun soğuk suyu serinletir içimizi. Ya da has bağların yeşil dokusu ya da ekşi bir elmasıyla üzümü ferahlatır yüreğimizi. Ya da kalbimizin sesine tercüman olan bir türkünün nağmeleri değer kulaklarımıza. Gah serin şehrin üniversitenin yeşil dokusu üzerinde çektiğimiz resme bakar, gah kar topu oynadığımız günlerin hayalini kurarız.
Ama ve fakat onlar geçmişte kalmış ve anılar defterininin arasında kurumuş bir gül yaprağı olarak yerini almış unutulması mümkün olmayan özel ve güzel zamanlar.
Evet, bu bayram, şehir gibi bizim de bayramımız yıkık.
Yok arkadaşlar yok. Bu dört gün geçmez. Bitmez bu bayram. Dile kolay. Arife gününün yarımını da sayarsanız koskoca 4.5 gün.
Tek tesellimiz cumartesi ve pazar günlerini de içine alması ve iki günü bize ikram etmesi. Ya geçen yıl olduğu gibi dokuz gün olaydı tatil. Aman Allah’ım. Düşünmesi bile felaket..
Yok yok.. Bu bayram zor geçecek canlar. Biz en iyisi mi bayramı, biriktirdiğimiz anılarda yaşatıp salı günü serin çalışma ofislerimize ve onlarsız olamayacağımız arkadaşlarımıza, dostlarımıza ve sevdiklerimize kavuşmak. Kavuşmak ümidiyle bayramınız mübarek olsun ve hızlı geçsin.