YORUMSUZ
Değerli okurlarım!
Değerli okurlarım!..
Bugün 04 Ocak 2016, yeni bir yılın ilk haftası…
Kan ve gözyaşıyla geçirdiğimiz “Gide de gelmeye” dediğimiz bir seneyi daha geride bıraktık.
Kimilerine göre 2015 senesi umutlarının gerçekleştiği bir yıl olurken kimilerine göre de bu sene acı üstüne acılar yaşadığı bir yıl olmuştu.
Kimileri açlık sefalet girdabında boğuşurken kimileride köşe üstüne köşe dönmüştü.
Kimileri oğlunu kızını evermiş mutlu günler yaşarken kimileride gencecik fidan gibi evlatlarını teröre kurban vermişti.
Kimileri ağlarken kimileri gülmüştü.
Kimileri vatan, millet Sakarya nutuklarını atarken kimileride çareyi yurt dışına kaçmakta bulmuştu.
Bu ülkede dört ay arayla iki seçim birden yapılmış birinci seçim iktidar kanadına göre hezimete dönüşürken ikinci seçim zaferle sonuçlanmıştı.
Kimileri dört aylığına, kimileride dört yıllığına vekil seçilmişti.
Kimilerinin umutları gerçekleşirken kimilerinin de umutları bir başka bahara kalmıştı.
Örneğin Cumhurbaşkanımız başkanlık hayalini gerçekleştirememiş 550 yerli ve milli milletvekilini AKP hanesine yazdıramamıştı.
Birde HDP’lilerin özerklik emelleri vardı ki oda kazılan çukurların içerisine gömülüvermişti.
Fakir fukaranın geleceğe yönelik umutları da bunların içerisindeydi...
Ataması yapılamayan öğretmenlerimizin atama umutları da bir başka bahara kalanların arasındaydı.
İktidar partisinin gündeminde emeklilerin dul ve yetimlerin refah düzeylerinin yükseltilmesi gibi bir mesele zaten yoktu.
2015 yılı bir yerde iflasların yılı olmuştu.
Hukuk dâhil, eğitim dâhil, iç ve dış politika dâhil akla gelen her değerimiz iflas etmişti.
Arzu ettiğimiz huzur ortamı ise Kaf dağının arkasındaydı.
2013 YILINDA DİYARBAKIR
2015 yılı bu ve buna benzer hadiselerle geçerken birkaç sene öncesine gitmeye ne dersiniz?..
Çok değil Diyarbakır’da 2013 yılının Mayıs ayına gidebiliriz...
O tarihte devletin iş makinesiyle bir cadde üzerindeki NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE yazılı TAK sökülüp çöpe atılırken bugünde Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Cizre’de, Silopi’de cadde ve sokaklara devlete ait araçlarla bubi tuzakları, bombalar yerleştirilmek için çukurlar kazılıyor, altı ayda yüzlerce asker ve polisimiz şehit ediliyordu.
Demek ki yazı aynı, yazgı aynıydı.
Buyurun hep birlikte gidelim o günlere…
BARZANİ
Bir zamanlar “Türkiye’ye bir topal kedimi bile vermem” diyen Peşmerge lideri Mesut Barzani o gün Diyarbakır’da ayaklarının altına kırmızı halılar serilen bir devlet misafiri idi…
“Kürdistan Bayrağının alenen Diyarbakır’da dalgalanması beni çok mutlu etti” diyen ve ev sahibini yemek isteyen bir misafir.
Aynı zamanda başbakanımızın “Değerli Kardeşim” diye iltifat ettiği bize göre PKK’lıların bir numaralı hamisi, kimilerine göre de Kürdistan’ın büyük lideri oğul Barzani…
ŞİVAN PERVER
Şivan Perver denilen bu herifi hayatta affetmem.
Çünkü bu herif sanki bizimkileri ağlatmak için dünyaya gelmişti. Şivan
Perver için gözyaşı dökmeyen kalmadı o gün Diyarbakır’da…
Bülent Arınç ağladı,
Emine Erdoğan ağladı,
Tayyip Bey ağladı.
Belki de kabinenin yarısından çoğu ağladı…
İsterseniz bu ağlama furyasına bir göz atalım.
Tarih Mayıs 2009
Yer Almanya.
Sahnede Şivan Perver İmralı canisinin büyük boy bir posteri önünde “Kahramanı selamlıyorum” diyerek Türk milletine yönelik içindeki kin tohumlarını eke eke konserine başlıyor.
Sene 2013
Yer Diyarbakır…
Protokol sırasında Bay ve Bayan Erdoğanlar, bakanlar, Peşmerge Lideri Mesut Barzani ve başbakanımızın sonsuz iltifatlarına mazhar olan Şivan Perver.
Şivan Perver bizim yaralı İbo ile düet yapıyor.
Başbakan ağlıyor, Ağlamaktan sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ağlıyor, Emine Erdoğan ağlıyordu...
AHMET KAYA
Türkiye’de yaptığı bölücü konuşmalar nedeniyle yurt dışına kaçan Ahmet Kaya Almanya’da verdiği her konserde “APO’yu özlediğini dile getirmiş Türkiye’den kaçarken yanında ne getirdiği sorulduğunda “Arabam şerefsizlerin ülkesinde kaldı.” Diyerek Yüce Türk Milletine apaçık “şerefsiz” demiştir.
Bütün bunları göz önüne getirdiğimizde Diyarbakır’da Ahmet Kaya için Ah çekenlere vah çekenlere “Ne olurdu Ahmet Kaya’da burada olsaydı” diyenlere, onun için gözyaşı dökenlere söyleyecek söz bulamıyorduk.
BİZDE AĞLADIK AMA!..
Bizde ağladık ama…
Biz Barzani’nin destek ve himayesindeki PKK’lıların Elazığ Bingöl kara yolunda şehit ettiği ömrünün baharındaki 33 askerlerimize ağladık.
Ülkesini milletini korumakla görevli yüzlerce polislerimizin şahadetine ağladık.
Görevi eğitmek ve öğretmek olan binlerce öğretmenimizin öğrencilerinin gözü önünde şehit edilmelerine ağladık.
Otobüsle evine giderek atılan molotof kokteyli ile kucağındaki kitaplarıyla birlikte diri diri yanan Serap Eser’imize ağladık.
Biz Şivan Perver’in “Kahramanı selamlıyorum” dediği caninin yaktığı, yıktığı köylerin harabeliğine, öldürttüğü kundaktaki bebeklere ağladık.
Biz beslenme çantasında yiyeceği olmayan ilköğretim dördüncü sınıftaki kız çocuğunun perişanlığına ağladık.
Biz bir simit ve bir çay parasına muhtaç bırakılan üniversite mezunu işsiz gençlerimizin çaresizliğine ağladık.
Biz içte ve dışta ülkemin uğradığı ihanetlere, kaldırılan andımıza, yakılan, yırtılan bayraklarımıza, logolarda silinen “T.C”mize ağladık.
Biz öz vatanımızda “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyemediğimiz için ağladık,
Biz endişemize, çaresizliğimize, gelecekteki ümitsizliğimize ağladık.
Hala da ağlıyoruz.
Peki bunlar niye ağlıyordu?..
2015 YILINDA DİYARBAKIR
2013 yılında devletin iş makineleri ile üzerinde NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE özdeyişi yer aldığı için sökülen bir cadde üzerindeki TAK’ın yerine aynı caddelerde, aynı sokaklarda yine devletin iş makineleri ile bubi tuzakları bombalar yerleştirilmek üzere çukurlar açılıyor, bomba düzenekleri yerleştiriliyordu. Bizde bu yazımızı “YORUMSUZ” başlığı altında yayınlıyor dünle bugünü mukayese edebilmemiz açısından takdirini siz değerli okurlarıma bırakıyorum… Ne olur dünle bu gün arasında sağlıklı bir kıyaslama yapınız. Dün neredeydik bugün neredeyiz?
Veya bu günlere nasıl geldik?
Bunun farkını görünüz.
Umutlarımız Kaf dağının arkasında olsa da gerçekleşmesini diliyor, kandırılmayacağımız, aldatılmayacağımız bir yıl temenni ediyorum.