Taha Yusuf SARIGÜL

Kâğıt üstünde güzel duran yalan: İnsan hakları evrensel beyannamesi

Taha Yusuf SARIGÜL

Batılı ülkelerin başlattığı ve milyonlarca kişinin ölümüne neden olan iki büyük dünya savaşının ardından 10 Aralık 1948 tarihinde insan haklarının teminat altına alınmasını ve özgürlüklerin genişletilmesini merkeze alan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edildi.

Savaşlarda milyonlarca insanın ölümü, şehirlerin harabeye dönmesi, açlık, yokluk, salgın hastalıklar, kitlesel bunalımlar, siyasal krizler derken insanlık tam manasıyla bir çöküşün kıyametini yaşadı. Hayatı felç eden küresel facianın temelinde esasen insani ve medeniyet değerlerinin çökmesi vardı.

Savaş sonrası küresel barışı sağlamak üzere kurulan BM, 1948 yılında ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni genel kurulda kabul etti. O günden beri 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak anılmaktadır. Ancak insanlık olarak geldiğimiz noktada geçmişte yaşanan acılardan daha fazla ders çıkarıp, insan haklarını en temel müşterek değer olarak korumamız gerekirken, ne acıdır ki, tarihte eşine rastlanmadık çoklukta ve sistematik bir şekilde hak ihlalleri yaşanmaya devam etmektedir.

Hakları ve barışı ikame etmek, en azından gözetmek maksadıyla kurulan BM, hak ihlallerine engel olamadığı gibi belli güç odaklarının menfaat, ideoloji ve politik vesayeti altında bir işleyiş içine girmiştir. Dün Srebrenitsa’da yaşandığı, bugün Gazze’de yaşanmakta olduğu gibi, soykırım ve katliam düzeyinde hak ihlalleri yapan devletlerin zulmüne ortak olunmuş, olunmaktadır. BM, haksızlıkları kınamakta bile aciz kalmış, insanlığın geleceği, adalet, barış ve huzur, zulümde sınır tanımayan zalimlerin insafına terk edilmiştir. Kan ve ölüm deryasında büyük katliamlara uğrayan insanların kitlesel trajedilerinin yanı sıra, fikir suçları, yıldırma, şiddet, özellikle kadına şiddet, seyahat, eğitim, bilgilenme gibi hakların takibi adeta unutulmuştur. Bu şartlarda ‘İnsan Hakları Günü’nün gerçek anlamda hemen hiçbir manevi, vicdani saygınlığı da anlamı da kalmamıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, evrensel yalannamesine dönüşmüş gibidir.

Bir milyar insanın aç ve susuz bırakıldığı, emeğin sömürüldüğü, birkaç zengin ailenin dünyanın servetinin yarısından fazlasını elinde tuttuğu, dahası gözümüzün önünde yüzyılın soykırımının yaşandığı bir zeminde bu sistemi besleyen anlayış ve ideolojilerin dünyamıza vereceği anlamlı hiç bir şey yoktur. Adaletsizliğin küresel sistemin temelini oluşturduğu bir düzenden insan haklarına saygı göstermesini beklemek anlamsızdır. Mevcut zihniyet ve yapısıyla bu düzen ne adil bir dünya inşa edebilir ne insanın haysiyetini, onurunu yükselterek hakkı ve hukuku temin edebilir.

Her şeye rağmen adil bir dünyaya dair umudumuzu koruyor, insan haklarını medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz değerlerimizle kavrıyor ve savunuyoruz. Dünyada insan hakları ancak “Bir insanı kasten öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir”, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”, “Çalışanın hakkını alın teri kurumadan veriniz” gibi ahlaki ilkelerin küreselleşmesiyle sağlanabilir.

Eğitim-Bir-Sen olarak, ırk, dil, din, sınıf ayrımı gözetmeksizin, devredilmez, vazgeçilmez temel insan haklarını, korunması ve yaşatılması zorunlu insaniyet ve medeniyet değerleri olarak telakki ediyor; insanlığın, insana saygılı bir medeniyet ikliminde anlamını, onurunu, önemini tekrar kazanmasını diliyoruz. Günümüzde ideolojik zalimliğe teslim olmuş siyasal güç odaklarının milyonlarla ifade edilen kitleleri perişan etmelerine rağmen insan haklarının bütün insanlığın temel tepki ve tutumunu belirleyen ana bilinç ve değer olduğuna inanıyoruz. İnsan haklarının hiçbir ayrım yapmaksızın, çifte standartsız, herkes için, hemen hâkim kılınmasını istiyoruz.

İdeolojik ve çifte standartlı egemen insan hakları düzenini reddediyor, insanı ve haklarını esas alan, iyiliği yücelten, kötülüğü men eden anlayışın esas alındığı adil bir dünya için çalışma irademizi yineliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları