Eski tarihlerde 3 arkadaş medresede okurlarmış. Aralarından su sızmayan bu 3 arkadaş ilerde hangi mevkide olurlarsa olsunlar mutlaka irtibat halinde olacaklarına ve görüşeceklerine dair birbirlerine söz vermişler. İletişim araçları o dönemlerde gelişmediği için de aralarında bir şifre belirlemeye karar vermişler. Şifreyi de 'Ben O'yum' olarak belirlemişler.
Aradan uzun yıllar geçmiş. Bu 3 arkadaştan biri öğretmen biri tüccar biri de vali olmuş. Şehir şehir gezen tüccar gittiği ildeki valinin medreseden arkadaşı olduğunu öğrenince onu ziyaret etmeye karar vermiş. Gitmiş valiliğin olduğu binaya fakat kalabalığı ve bürokrasiyi aşamamış bir türlü. Uzun bir süre bekledikten sonra aklına medrese yıllarında aralarında belirledikleri şifre gelmiş. Hemen bir kağıda 'Ben O'yum' yazıp görevliye verip valiye vermesini istemiş. Notu alan görevli aynı kağıt ile geri dönmüş ve adama vermiş. Kağıtta yazan şey adamı şok etmiş;
''Sen O'sun ama ben O değilim.''
Kıssadan hisse çıkarmak çok da zor değil aslında. Yıllardır gurur duyduğumuz, halkın iktidarı diye övdüğümüz, milletin değerleriyle barışık bir iktidar var diye sevindiğimiz günlerden 'güç zehirlenmesi' yaşayanların ve kifayetsiz muhterislerin üşüştüğü bir parti ve bir iktidar konumuna evriliyoruz. Üstelik bu menfaatçi tipler makam mevkilerin çoğunu meşgul ediyorlar. Liyakat ve ehliyetleri sıfır. Tek amaçları var o da kişisel çıkarları. Davaya da partiye de en büyük zararı bunlar veriyorlar.
Her gün yeni bir vukuat ile karşılaşıyoruz. Son zamanlarda bu vukuatların sayısı giderek artıyor. Reis'in o kadar uyarılarına rağmen 'güç zehirlenmesi' yaşayan bu menfaatçi tipler davaya zarar veriyorlar. Reis ile halkın arasını açıyorlar. Geldikleri yeri çabuk unutuyorlar. Halka tepeden bakmaya başlıyorlar. Eski yol arkadaşlarını eski dava arkadaşlarını çabucak unutabiliyorlar.
Bir davada üst kademedekiler de eşittir alt kademedekiler de. Biri afiş dağıtarak davaya hizmet eder diğeri belediye başkanı, milletvekili olarak. Esas olan davaya hizmettir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Önemli olan adaletli olmaktır. 'Ömer'ler arıyorum' diye boşuna söylemiyor Reis. Ama nerdeee. Sistem bizi öyle kendine benzetti ki bırakın Ömer'i herbiri küçük dağları yaratan Muaviyeler yetiştirmeye başladık.
İstanbul'da 'kendisini görüp ayağa kalkmadı' diye belediyede çalışan şoföre 'tuvalet önünde oturma' cezası veren Belediye Başkan Yardımcısı Veysel İpekçi son vukuatın baş kahramanı. Bu olay sosyal medya aracılığıyla basına yansıdığı için haberimiz oldu. Ya buna benzer olan ve haberimizin olmadığı vukuatlara ne demeli!
Olaydan hemen sonra hem belediye başkan yardımcılığı elinden alındı hem de belediye meclis üyeliği düşürüldü bu şahsın. Ama gönüllerdeki açtığı yaraya ne demeli?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuyla ilgili açıklaması ise çok önemli ve şöyle: ''Sadece kendi ajandasına, kariyerine odaklanan kişilerden dava adamı olmaz. Kendi nefsine göre hareket edenlerden dava adamı olmaz.Kibir abidesi olanlardan dava adamı olmaz. Hele hele vatandaşa tepeden bakan kibir abidelerinin bu davada yeri olmaz.
Milleti karşısına alan bizi de karşısına alır. İnsan gönlünü kıranların, biz de partideki görevlerinin kalemini kırarız.
Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyenler, sadece varlık sebeplerini inkar etmekle kalmaz, aynı zamanda kendi hüsranlarını da hazırlar.''
Altına imza atılacak ve yüreklere su serpen bir açıklama. Ama herkes Recep Tayyip Erdoğan değil. Kendi kişisel hırsları için dava mava tanımıyorlar. Ve en çok da Erdoğan'a zarar veriyorlar bu tipler.
Erdoğan hangi birine yetişsin bunların. Adam dünya ile mücadele ediyor. Koskoca ülkeyi yönetiyor. CHP ile ayrı PKK ile ayrı FETÖ ile ayrı BM ve NATO ile ayrı mücadele ediyor. Adam dünyaya meydan okuyor, Türkiyeyi dünya devi haline getiriyor.
Bizim kıytırık bir ilçe belediye başkan yardımcısı ise yaptığı saçmalıklarla hem kendinin ne mal olduğunu belli ediyor hem de tüm gündemi meşgul ediyor. Bu tipler partiden temizlenmediği sürece işimiz çok zor.
Allah yardımcımız olsun. Allah'a emanet olun.
