Taha Yusuf SARIGÜL

ANKARA'NIN DEHLİZLERİNDE NELER OLUYOR?

Taha Yusuf SARIGÜL

   31 Mart seçimleri bitti kavgası bitmedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesi gündemin ilk sırasında. Seçimlerden sonra tam ortam yumuşayacak derken YSK'nın vermiş olduğu iptal kararı ortamı tekrar gerdi. 

   Seçimlerde haksızlık ve hukuksuzluk olduğu aşikar. Bu usülsüzlük ve hukuksuzluklar seçimleri iptal kararı için yeterliydi belki ama toplumsal algı bu karara hazır değildi. Hukuki boyutlarını pek anlamadığım için toplumsal boyutları daha çok beni ilgilendiriyor. İptal kararının AK Parti tabanında çok rahat kabul görmediğini söyleyebiliriz. Çünkü Erdoğan bile bu durumu kabullenmişti bence. 19 Nisan'da Memur-Sen'in yeni binasının açılışında "Ülkemizin önünde 4 buçuk yıllık kesintisiz bir icraat dönemi bulunuyor. Seçim tartışmalarını geride bırakarak ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şart. Dönem, kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir." diye yaptığı bu açıklamalar normalleşmenin işaretiydi. Bu yapıcı ve kucaklayıcı açıklamalar geldikten hemen sonraki gün Bahçeli'nin bu açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı, aleni bir şekilde dile getirmesi ortamın yumuşamasına engel oldu. Tabi Kılıçdaroğlu'nun maruz kaldığı fiili saldırının da zamanlama olarak bu açılamadan sonraya denk getirilmesi oldukça manidardı. Derin bir el devreye girdi sanki. Erdoğan bile seçim sonucunu kabullenmiş gibi görünürken özellikle Bahçeli'nin ısrarı ve Ankara'nın dehlizlerindeki derin yapıların tesiri ile İstanbul seçimleri iptal edildi. Garip şeyler oluyor bence. Erdoğan'ın otoritesinin ipotek altına alınmaya çalışıldığını düşünüyorum. Kuşatılmış sanki etrafı. Tabi Erdoğan'ı bu kuşatılmışlığa iten sebeplerden biri de eski dava arkadaşlarının onu yalnız bırakmasıdır. Bu notu da düşmemiz gerekiyor. Doğruları görmesi engelleniyor. Danışman ordusu ve külliyede oluşan küçük klikler Erdoğan'a doğru bilgi akışına engel oluyorlar. Sadece kendi istedikleri ve işlerine yarayan bilgileri Erdoğan'a ulaştırıyorlar. Herşeyi güllük gülistanlık gösteriyorlar. 

   İktidarının ilk yıllarında bürokratik ve askeri vesayetle mücadele eden AK Parti'nin, bu sebeplerle 'muktedir' olamama sorununu sürekli gündeme getirip şikayet ettiğini hatırlıyoruz. Benzer bir 'muktedir' olamama sorunu bu kuşatılmışlık ve yalnızlık gibi farklı nedenlerle yeniden tezahür ediyor gibi. 

   Ahmet Davutoğlu'nun eleştirilerini anlamak bir nebze mümkün olsa da Abdullah Gül'ün bu kararı 367 kararına benzetmesi abesle iştigaldir bence. Eski dostlardan beklenen bir araya gelip herşeyi yüzyüze konuşmak ve sorunların çözümünde ortak hareket etmeleridir,  makam ve mevki için birbirlerine sırtlarını dönmeleri ve kamuoyu önünde tartışmaları değildir. 

   İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder diye söyleyen Erdoğan'dan başkası değildi. Şimdi ikinci kez İstanbul'un kaybedilmesi Erdoğan'ın önündeki 4 buçuk senelik dönemi de sıkıntılı bir hale getirebilir. Olası bir kayıp durumunda Bahçeli'nin erken seçim istemeyeceği ne malum. 

   Kürt seçmeni incitecek şekilde yapılan seçim propagandası ve MHP ağzı ile geliştirlen seçim söylemleri ve kullanılan ötekileştirici dil, seçimin kaybedilmesindeki unsurlardan bazılarıydı. 

   Diğer bir unsur ise halkın cebine düşman olan sebze fiyatlarının fahiş boyutlara ulaşması ve bu yüksek fiyatların bir türlü düşürülememesidir. Basit gibi görünse de vatandaş cebini düşünüyor ve oy kullanırken bu değişkeni hep göz önünde bulunduruyor. Beka vurgusunun da tutmadığını itiraf etmeliyiz. 

   Geçmişte AK Parti'ye kazandıran 'mağdur' sıfatına şimdilik Ekrem İmamoğlu sahip. 

   AK Parti, içerisindeki çürük elmalardan kurtulmadıkça milletin kendisine gösterdiği eski teveccühü bir daha bulamayabilir. 2002, 2007 ruhunu istiyor millet. Dava şuurunu şiar edinmiş siyasiler istiyor. Gündelik menfaat peşinde koşan kifayetsiz muhterislerin AK Parti içerisinde çöreklenmesi milleti büyük ölçüde rahatsız ediyor. Bu tiplerin temizlemesi şart. 

   Eğer AK Parti İstanbul'u almak istiyorsa yeni söylemler geliştirmelidir. Özellikle Kürt seçmenin oylarını alacak kucaklayıcı bir söylem geliştirmelidir. Binali Yıldırım tekrar aday olacaksa tüm yetkiler tamamen ona devredilmeli ve canı gönülden çalışabilmesi için tüm parti teşkilatları ile kendisine destek olunmalıdır. Zira önceki seçimde yalnız ve isteksiz bir propaganda süreci geçirmişti Binali Yıldırım. Söylenecek çok şey ve değinilecek çok konu var ama şimdilik bu kadarıyla yetinelim. 

   Bakalım görelim, süreci hep beraber takip edeceğiz. Ülkemiz için hayırlısı ne ise o olması dileğiyle. Allah'a emanet olun. 

 

Yazarın Diğer Yazıları