Ve bir kapı açılır, ardından başka kapılar…
İnsan bir âlemdir, bir deryadır. Bu derya, kendi hayatını güzel meziyetlerle donattığı zaman, diğer insanlara bırakacağı bir miras kalır. “Yüksek sesini bu âleme Davut gibi sal / Çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.” Baki'den kalan bu beyit, yıllarca dillendirilir. Biz de bu düsturla hoş seda bırakanları örnek alacak ve kendimiz de bir şeyler bırakmak adına çalışacağız.
Bir insanın hayatını kaç satıra sığdırabiliriz? Hiç düşündünüz mü? Bu açıdan bakarsak, bir kişiyi tam manasıyla anlatmak ne mümkün! Lakin kişi anladığı kadar yazabilir. Düşüncelerimiz, kelimelerimize ne kadar yansıyabilirse o kadar. Edebiyatımızda bir insanı anlatabilen, belli yönlerden ele alan biyografi türünde eserlerimiz mevcuttur. Daha önceki yazılarımda bir iki satırda olsa değinmeye çalıştığım kişiler oldu. Fakat bu yazımın tamamını bir kişiye ayırmak benim için yeni bir deneyim olacak.
Ziya Tunçtekin, bu ismi hiç duydunuz mu? Ben duymamıştım. Sonrasında duymam için birçok vesile gerçekleşti. Kendisiyle tanışıp sohbet ettikten sonra hayatını kısa bir yazıda ele almak istedim. Bu vesileyle kendisi ile görüştüm. Röportaj gerçekleştirmek istediğimi söylediğimde, memnuniyetle karşıladı. Aşağıdaki yazıda kendisini anlatmaya çalıştım. Anlatımının samimiyeti ve kendisinin alçakgönüllülüğünden oldukça etkiledim.
Çocukluk ve Yurt Yılları
Ziya Tunçtekin, 1 Mart 1951 tarihinde doğdu. Annesi vefat ettiğinde, hayatın zorluğu kendisini daha üç yaşında bir çocukken karşılamış. Babası, onu eskiden Hükümet Konağı olarak kullanılan binaya yani Harput Yuvası’na vermiş. On iki yaşına kadar orada nice kışlar, nice yazlar geçirmiş. On beş yaşına kadar Harput Yuvası’nda kalmış, bu arada kısa bir süreliğine Gaziantep Yuvası’na da verilmiş.
On beş yaşında yetiştirme yurdu kendisini Elâzığ merkezde, bir ayakkabı ustasının yanına meslek sahibi olması için çırak verirler. Bu sebeple Elâzığ merkezde Öğretmenevi’nin karşısında bulunan Beşkardeşler Yurdu’nun yetiştirme pansiyonuna verilir.
Gençliğe adım attığı zamanlarda içine bir ateş düşer. O ilk kıvılcımı kendisinden dinleyelim: “Atatürk Heykeli'nin karşısında Özben Aile Çay Bahçesi vardı, bahçede konserler verirlerdi. 1968-1969 dönemlerinde Berkant, Vasfi Uçaroğlu, Kamuran Akkor konsere gelmişti. Konserde bateri dikkatimi çekmişti. Dedim ki, ben bu bateriyi öğreneceğim. Gittiğim her yerde nasıl çalındığına bakardım.” Ve yerinde duramaz. Her gün iş yerine giderken yine aynı yoldan PTT Meydanı yakınındaki bir dükkânda müzik aletlerinin satıldığı yerde iç geçirerek bateriye bakar. Ustası ileriki süreçlerde bu durumu fark eder ve kendisine bir bateri alır ve dükkânda çalışmasını söyler. Gönül zenginliği bu olsa gerek, zorluklarla yaşayan birine hem iş öğretip hem de hevesinin bir müzik sevdasına dönüşeceğini anlayarak bir çocuğa ikinci defa el uzatır.
Gençlik Yılları ve Bateri
On sekiz yaşına bastığında, yurt yetkilileri kendisini çağırır ve artık burada kalamayacağını, bundan sonra kendi başının çaresine bakması gerektiğini söylerler. İnsanız, bu durumda kim olsa belki de sudan çıkmış balık gibi kalır. Ancak o, her seferinde kendisini yalnız bırakmayan ustasının yanına koşar. Durumu ona anlattığında ustası, "Bundan sonra bizim evde kalacaksın." der. Bir süre misafir kaldıktan sonra, kendisinin ifadesiyle şöyle anlatır: "Sonrasında karayollarının ara sokağında bana küçük bir ev buldu. Aklım her zaman baterideydi. Sürekli konserlere gider, 'Nasıl çalıyorlar?' diye bakardım. Ustam artık anladı ve 'Sen kunduracılık yapamayacaksın, git müzisyenlik yap. Başın yine sıkışırsa bana gel' dedi."
Artık hayalindeki mesleğe başlamıştır Ziya Tunçtekin. Müziğin peşinde koşarken ilk defa arkadaşlarıyla “Harput Dörtlüsü” diye bir grup kurar. Bu süreçte 70'li yılların başında Elazığ'a o dönemin ünlü simaları, müziğin ustaları konserlere geldiğinde Ziya Abi ile tanışır. Bunlardan bazıları Âşık Mahsuni Şerif, Neşet Ertaş, Nurettin Dadaloğlu, Emine Kızılova, İzzet Altınmeşe'dir.
Mahsuni Şerif’le bir anısını şöyle aktarır: “Âşık Mahsuni beni aldı, Antep’e götürdü. Kendisi Antep’ten bir hanımla evliydi, sende burada konserlerde yanımda ol, demişti. Bir yaz dönemi sonunda kendisine Elâzığ’ı özlediğimi söyledim. Kendisi de sen Elazığ’ı çok seviyorsan buralarda duramazsın, dedi. Ve bana bilet alıp Elazığ’a gönderdi.”
Haftaya devam edecek…