Sanat üretmek, özellikle zorlu coğrafyalarda ve zengin kültürel mirasın gölgesinde, çileli bir süreçtir. Yazı üretmek, resim yapmak, fotoğraf çekmek, beste yapmak... Bunlar ferah bir toplumun rahat ve kolay olarak ilgilenebileceği konular. Lakin zorlu bir coğrafya ve ülkenin zengin mirası, sanat üretmeyi daha da çileli hale getiriyor.
Zaman zaman eski eserlerin varlığını hissetmek ve onları anlamaya çalışmak insanı acizliğe sürükleyebilir. Her biri ayrı bir derya. Bu deryadan nasiplenmek adına bazı insanlar bir arayışa girerler. Ben de bu arayışın bir yolcusuyum, ya da Üstad'ın deyimiyle, bu sürgünün bir süreğiyim.
Sanat üretmenin zorlukları, 21. yüzyılda da hala devam ediyor. Sanatı değerli kılan şeylerden biri, sanatçıların yaşadığı zorlu süreç olabilir. Ülkemizde de elbette sanatsal faaliyetler mevcut. Ancak bu faaliyetlerin istenilen düzeyde olup olmadığı tartışılır. Bu durumu il bazında incelediğimizde, bazı illerimizin sanatsal faaliyetlerde daha başarılı olduğunu görüyoruz. İstanbul gibi şehirler, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle adeta birer sanat eseri gibidir. Tarihsel süreçlere baktığımızda, bu şehirlerin bugünkü konumlarına gelmelerinin çileli ve sancılı olduğunu görüyoruz. Bursa ve Eskişehir gibi iller de sanatsal açıdan önemli merkezler olarak öne çıkıyor.
Bazı iller ise bu illere nispeten daha aşağı konumdadır. Bu iller şartlar bakımında daha eksik konumda olabilirler; burada karşılaştırma yapmak değil, aksine gıpta edip örnek almak gerekir. Ülkemizin her ili, kültürel zenginliklerimizden eşit şekilde faydalanma hakkına sahiptir. Her ili bağlamında değerlendirip turizm, kültür ve tarih bakımından yetkili merciler ile illerin sorumlu sanat faaliyeti yürüten gruplarını, vakıf ve dernekleri ile görüşüldüğünde bu sayede ilerleme kaydedilebilir.
Elâzığ ve ilçelerinde sanatsal faaliyetleri geliştirmek için, öncelikle bölgenin ihtiyaçlarını iyi bir şekilde anlamak gerekir. Elâzığ ve 10 ilçesinin kültürel dokusunu ve potansiyelini inceleyerek, her ilçenin hangi sanat dalına daha yatkın olduğunu belirlemek önemlidir.
Şahsım adına bende son birkaç yıldır bu konuda bilinç sahibi olmaya başladım. Başlamakla kalmayıp öğrendiklerimi ülkemin veya şehrimin faydasına olur mu diye uğraşıyorum. Bu süreçte geç kalmışlığın üzüntüsü olsa da güzel insanlardan oluşan, üretkenlik ve emek konusunda zirve yapan Manas Yayıncılık ile tanışmak ve onların samimiyetlerine gark olmak beni fevkalade mutlu etmiştir.
Kısa sürede onlarla yakınlık kurdum ve samimiyetlerinden etkilendim. Yayınevini birkaç kez ziyaret etme fırsatım oldu. İlk ziyaretimden sonra, düzenli olarak yaptıkları faaliyetleri ve yayınladıkları kitapları inceleme fırsatım oldu. Ayrıca, Youtube'da bulunan bazı programlarını öğrenmek amacıyla izliyorum.
Genel başlık olarak ifade etmek gerekirse kültür dünyamızı zenginleştiren insanların hayatlarını tanıtmak ve yıl dönümlerini kutlamak. Ayrıca Elâzığ için efsane haline gelen Manas ve Hazar Şiir Günlerini düzenlemek ve bu kapsamda değerli insanların, ülkenin dört bir yanından Elâzığ’a gelmeleri ve Harput kültürünü daha da yakından tanıtmaları muhteşem bir detay.
Manas Yayıncılık, komşu iller arasında kültürel iş birliğini de önemsiyor ve bu illerin "kardeş gibi geçinmelerini", "değerlerin ve şahsiyetlerin anma programlarını beraber yapmalarını" teşvik ediyor. Örneğin, "Kardeş il buluşmaları" kapsamında, Manas Yayıncılık'ın öncülüğünde, "ömrünü kitaplara, kitaplarını da milletine adayarak gönüllerde taht kuran Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi’nin aziz hatırasına" düzenlenen "Ali Emîrî Efendi’ye Saygı" programı; Elâzığ ve Diyarbakır’da gerçekleşti. Ayrıca, "Elazığ, Malatya kültür buluşmaları" gibi birçok faaliyeti de bulunuyor. Manas Yayıncılık, bu tür faaliyetlerle farklı şehirlerdeki insanların birbirlerinin kültürlerini tanımalarını, ortak değerler etrafında buluşmalarını ve bölgenin kültürel zenginliğinin daha da güçlenmesini amaçlıyor.
Diğer önemli faaliyetlerinden biri de Türk dünyası ile Elâzığ’ı kucaklaştırmaları ayrıca dünya edebiyatının mihenk taşlarından Cengiz Aytmatov’u Elâzığ’a getirmeleri takdire şayan bir harekettir. Belki de bu gibi sanatsal, kültürel, kucaklayıcı ve samimi faaliyetlerde bulunan bir başka vakıf, dernek vb. yerler vardır. Ama bu süreçte elini taşın altına koyanlardan olarak kendimi Manas’ta buldum.
Bilirsiniz Manas önemli destanlarımızdan ve en uzun destanımız. Kendilerinin ömürleri uzun, yaptıkları işler ise Manas Destanı gibi olsun… Bir gün yayınevinde onlarla beraber aynı sofrada bulunmak nasip oldu.
Bir büyüğümüz, yemeğimizi yedikten sonra samimiyet diye başladı sohbete. Yaptıklarını, fikirlerini belirtirken ve yapılamayanlar için, Elâzığ için ise üzüntülerini dile getirdi. Her kelimeyi masadaki insanlar dikkatle dinliyor. Dinleyenler kim diye sorarsanız, onlar için kendilerinin isimlerini öne çıkarma çabaları yok. Çünkü masadaki insanların meydana getirdiği eserleri ortada, kimi yazar, kimi çizer, kimi önemli kurumlarda devletimize emek vermiş ve emekli olanları hala bir şeyler yapabilme endişesi içerisinde ömürlerini dolu dolu yaşıyorlar. Bende bu yaşanmışlıkların içerisinden bir damla alabilir miyim diye eserlerini fırsat buldukça okumaya çalışacağım.
Zamanın öncü duygularından biri samimiyet, belki de son zamanlarda en çok ihtiyacı hissedilen duygulardan. Elâzığ iline, bu duyguyu nakşeden Manas Yayıncılık yetkilileri ve gönül dostları, masa etrafında oturan herkesi dinleme nezaketinde bulunmaları ve içlerinden en tecrübesizleri olarak bana konuşma fırsatı vermeleri ile konuşmaya başladım. Fakat bu bana, onlara bir söz söyleme hakkı tanımaz, benim söylediğim ise sadece bu samimiyeti kısa bir yazıya dökmek istediğimi belirttim. Gayet olumlu bir şekilde karşılandım.
Şimdi konuşmalara girersem bu yazı bitmez konu başlıkları derin ve uzun. Kısacası temel fikri vermeyi çalıştım bu yazımda. Manas, kültürel faaliyetlerin devam edeceği kentini ve ülkesinin menfaatini düşünen, kafa yoran insanların oluşturduğu bir mekân. Sözlerime destandan bir kesitle noktalamak istiyorum. “Boşu boşuna ölmektense bir şeyler yaparak öleyim.”