Manas Yayıncılık'ın 2013 yılı basımlı, Dr. M. Naci Onur’un "Harputlu Divan Şairleri" eserini okurken daha önce ismini duyduğum ancak hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığım bir şahsiyetle karşılaştım. Hasan Burhaneddin-i Cihangiri. Harputlu bir divan şairi olan Cihangiri, genç yaşta ilim tahsili için Bursa'ya göç etmiş. Kitapta kendisiyle ilgili çeşitli bilgiler ve bir şiiri yer alıyor. Ancak beni burada asıl ilgilendiren, kitaptaki bir ifade oldu: "Mümtaz şahsiyeti, bulunduğu İstanbul'da ve civarındaki semt halkının bazısı, özellikle de cahil kimseler çekememiş ve kendisine oldukça eziyet etmişlerdir."
Bu ifade, tarih boyunca ve günümüzde de süregelen bir soruna ışık tutuyor: Başarılı, üretken ve topluma faydalı olmaya çalışan insanların, çevrelerindeki bazı kişiler tarafından çekilememesi ve çeşitli şekillerde zorluklarla karşılaşması. Bu zorluklar, sözlü veya fiili eziyetlere kadar varabiliyor. Cihangiri'nin yaşadığı bu durum, aslında pek çok insanın karşılaştığı bir gerçeklik. Hayatını boş bir şekilde yaşamak yerine bir şeyler üretmeye, topluma faydalı olmaya adayan insanlar ya da sanatla uğraşanlar, ne yazık ki "eleştiri" adı altında, çoğu zaman ise kıskançlık, çekememezlik ve cehaletten kaynaklanan saldırılara maruz kalıyorlar.
Tarih boyunca bu tür eleştirilere maruz kalan nice önemli şahsiyet olmuştur. Yunus Emre'den Mehmet Akif Ersoy'a, Sezai Karakoç'a kadar pek çok değerli isim, yaşadıkları dönemlerde, hatta günümüzde bile, hak etmedikleri eleştirilere maruz kalmışlardır. Ülkemizde eleştiri kültürünün henüz tam olarak oturduğunu söylemek zor. Eleştiri, en basit tanımıyla, "bir sanat eserini, bir edebi eseri her yönüyle inceleyip değerlendirmesini yapmak amacıyla kaleme alınan yazı türü, tenkit’tir. Ancak günümüzde eleştiri adı altında yapılanların çoğu, bu tanımın çok uzağında.
Elbette ki, insanlar bir konuda bir şeyler üretiyorsa, bu üretilen eserlerin eleştirilmesi de doğaldır. Ancak bizde çoğu zaman okunmayan, izlenmeyen, üzerine düşünülmeyen konular, acımasızca eleştirilir. Eleştiri yapmak, bir konuda bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bilinmeyen bir şey eleştirilemez. Eleştiri yaptığını sananlar; ne yaptıklarını bilmedikleri gibi, eleştiri gibi değerli bir kavramı da kirletirler. Zira kaliteli bir eleştiri, bir eserin kalitesini daha da artırabilir. Ancak yapılan gereksiz ve anlamsız eleştiriler, zamanla büyük bir "eleştiri kültürsüzlüğü" yaratır.
Eleştiri kültürsüzlüğü, bir yola yeni girmiş insanlara yapılan bir müdahaledir, bir engeldir. "Şakadır" derler ama iş şakadan çoktan çıkmıştır. Farkındadırlar ama yine de devam ederler. Aslında burada eleştirilen kişi, kendisine yapılan eleştiriyi dinler. Karşısındaki insanı, ciddiye aldığını göstermek ister. Ancak bu hassasiyet, çoğu zaman cehaletle karşılık bulur. "Bak bak, adam senin gibi cahil kalmak istemiyor. Bir konuda bir yola girmiş, bak. Onu örnek al." Demek yerine hâlâ eleştirmek peşinde, aslında bu durum kişinin kendi cehaletini ve eksikliklerini gizleme çabasıdır, diyebiliriz.
Örnek alınacak insanlar, sadece başarmış insanlar değildir. Başarmaya çalışan, bir yola girmiş, bir şeyler üretmeye çalışan insanlar da örnek alınmalıdır. Onların azmi, çabası, üretkenliği takdir edilmelidir. Eleştiri adı altında köstek olmak yerine, destek olmak, teşvik etmek, daha yapıcı bir yaklaşım olacaktır. Her yönüyle zorluklarla dolu olsa da, ülkemiz güzeldir. Ancak bu güzelliği daha da artırmak için, eleştiri kültürümüzü geliştirmemiz, birbirimize destek olmamız ve üretkenliği teşvik etmemiz gerekmektedir.
Sonuç olarak, Şair Hasan Ergün Yılmaz’a, acımasızca eleştiri yapanlara karşı siz nasıl bir tavır sergilersiniz, diye sorduğumda kendisinin dilinden hemen bu şiirsel ifade döküldü.
Bilmeyene ne söylesem ne desem
Bu yazıda hem nakış var hem desen
Anlatsam da, görmeyene ne desem