Harput; Hurriler, Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Partlar, Sasaniler, Ermeniler, Roma ve Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Çubukoğulları, Selçuklular, Artukoğulları, Dulkadiroğulları ve Osmanlılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi bir şehirdir. Ancak, bu medeniyetlerin Harput'taki varlığı ve etkisi hakkında daha detaylı araştırmalara ihtiyaç vardır. Yazımızın ilk serisi olarak, Harput'ta izlerine rastlanan eserlerden Despina Hatun Sarayı'nı inceleyeceğiz. Akkoyunlular dönemine ait bu saray, şehrin zengin tarihine ışık tutmaktadır.
“Akkoyunlular'da Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra oğulları arasında iktidar kavgası baş gösterdi ve devlet eski gücünü yitirmeye başladı. Kara Yülük Osman Bey'in torunu Uzun Hasan, 1453 yılında Diyarbakır'ı ele geçirerek bu iç çatışmalara son verdi. Uzun Hasan sayesinde Akkoyunlu Devleti'nin sınırları doğuda Horasan'dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkasya'dan güneyde Umman Denizi'ne kadar genişleyerek büyük bir imparatorluk haline geldi.”
“Harput, Uzun Hasan döneminde Akkoyunluların mühim bir şehri haline gelmiş olup, ayrıca Hasan Bey burada kendi adına para da darbettirmiştir” (Sunguroğlu, 2013: 161). “Uzun Hasan’ın annesi Sâre Hatun (Saray Hatun) Harput’ta oturmuş ve kendi adıyla anılan bir cami inşa ettirmiştir “(Ünal, 1997: 233). Yukarıda da zikredildiği gibi, Uzun Hasan’ın hanımı Despina da Harput’ta ikamet etmekteydi. Seyyahlardan Caterino Zeno’dan, Despina Hatun’un Harput’ta yaşadığı Uzun Hasan, Dulkadiroğulları'nın elinde bulunan Harput’u 1465 senesinde ele geçirmiştir” (Erdem Paydaş, 2007: 86). Uzun Hasan birçok fütuhatta bulunduktan sonra Harput'u Dulkadiroglu Aslan Bey’in elinden alarak, onu maglûp edip ve Elbistan’a kadar takip ederek sulha mecbur etmiş ve kalenin anahtarlarını teslim almıştı.
Akkoyunlular hâkimiyeti altında Harput ve çevresi 40 yıldan fazla kalmıştır. “Bu süre içerisinde Akkoyunluların önemli merkezlerinden olmuştur. XV. yüzyılda, Harput’u ziyaret etmiş olan İtalyan seyyahı Barbaro da, Harput Kalesinin gayet müstahkem olduğundan ve Uzun Hasan Bey’in karısı ve Trabzon Rum İmparatorunun kızı Despina Hatun’dan bahseder. Kalabalık bir maiyetle Harput’ta oturduğundan Uzun Hasan ve torunu Rüstem Han’ın Harput’ta para bastırdıkları bilinmektedir.
“Uzun Hasan döneminden kalma Darbhane’nin Osmanlılar zamanında da kullanıldığı tespiti vardır. Harput kalesinin Uzun Hasan tarafından tamir ettirildiği de bilinmektedir. Harput 1507 yılında Doğu Anadolu bölgesine gelen Şah İsmail tarafından zapt edilmiştir. Şah İsmail’in II. Bayezid’den izin alarak Osmanlı topraklarına geçtiği Elbistan’daki Dulkadirli Bey’i Alâüd-devle’yi yendiği, kışın yaklaşması ile buradan ayrılıp ülkesine dönüşte Akkoyunlular’dan Harput’u aldığını bilmekteyiz. Akkoyunlular’dan sonra Harput’ta hâkimiyeti 1516 yılına kadar Safevi sürmüştür.”
Uzun Hasan döneminde Fatih Ahmet Baba Hz. türbesinin önlerinde ve Kurey'in üstündeki tepelerde yaptırdığı bir köşkte, anası Sara Hatunla, karısının oturduklarını bazı makalelerde yazmaktadır. Ayrıca verilen diğer tarihi bilgiler Harput üzerinde çalışılmış makalelerden alıntıdır. Bu bilgilerden yola çıkarak birkaç çıkarımda bulunmak ve isteklerimizi dile getirmekten mutluluk duyarım. Harput'a 40 yıl gibi uzun bir süre hüküm sürmüş bir devlet düşünün; bu devletin örf, adet ve ananeleri mutlaka bu şehre sinmiş olmalıdır. Bu süreçte köşk veya saraydan bahseden onlarca seyyah, yazar ve makale bulunmaktadır.
Sarayın varlığını hesaba katarsak, bu civarda yaşayan insanların vefatları kaçınılmaz bir gerçektir. Bu gerçek, aklıma şöyle bir soru getiriyor: O dönemde yaşayan Akkoyunlulara ait koyun biçimli mezar taşlarının olmasını gerektirmez mi? Harput'a yakın olan Tunceli'nin çeşitli bölgelerinde günümüze kadar kalan tarihi mezar taşları var. Yörede at, koç ve koyun biçiminde olması, Akkoyunlular Dönemi'ndeki Türkmen geleneğine tanıklık etmektedir. Mezar taşlarında geleneksel örf ve adetlerin yanı sıra dini ve mitolojik unsurlar da görülmektedir. Harput'ta olmaması ise tam bir muamma. Kaybolması, çalınması, zarar görmesi ihtimalini göz önünde bulundurursak bu hiç de şaşırtıcı bir durum değildir. Çünkü Harput'un 100 yıl gibi kısa bir süre içinde ne kadar değiştiğini fotoğraflar bize gösteriyor. Örneğin, buradaki fotoğrafları karşılaştırın ve değişimi görün.
Burada niyetimiz suçlu aramak değil, çünkü olan oldu. Nitekim birçok sebep ve aşama var, gelinen noktaya. Yukarıda anlatılan sarayın varlığı bizzat görülmese de, bazı araştırmacıların söylediklerine göre buluntuların mevcut olması tarihi bilgileri doğrular nitelikte. Kurey Tepesi’nde saray kalıntıları bulunması, Harput turizmi açısından mükemmel bir gelişme sağlayacaktır.
Kalenin kuzey doğusu olan bölgede sarayın kalıntılarının bulunduğu alan ile alakalı bir büyüğümle konuştuğumda, bana 1930’lu yıllarda Fransız bir arkeologun buraya gelip bu tepede başka bir emelle çalışmaya giriştiğini, ancak imkanların kısıtlı olması ve istediği neticeyi elde edememesi nedeniyle bu çalışmada amacına ulaşamadığını anlatmıştı. Bu konuda bir belgeye ulaşamadım. Fakat 1900’lü yıllarda Cudi Dağı’na İngiliz bir arkeolog gidiyorsa, buna benzer durumlara ülkemizde rastlamak mümkündür.
Belli yetkiler verildikten sonra, konunun uzmanlarına büyük görevler düşüyor. Zor bir süreç olsa da, büyük heyecan verecek olan bu çalışmalar tarihe damga vuracaktır. Elazığ Belediyesi’ne ve Kültür Turizm Bakanlığı’na düşen, bu mirasa sahip çıkmaktır. Bakalım bu konu ne zaman çözülecek. Vesselam.