Selim Şengül

Anadolu'nun Öğretmeni: Tuncer Sönmez

Selim Şengül

Tuncer Sönmez ismini ilk gördüğümde, ben de Hâkimiyet Gazetesi'nde yeni yeni yazmaya başlamıştım. Kendisi, Hâkimiyet Gazetesi'nin şiir köşesinde şiirleriyle yer alıyordu. Zaman zaman şiirlerini okuma fırsatı bulurdum. Sadece kendi yazdığım gazeteye değil, Elâzığ'daki diğer gazetelerde yazan köşe yazarlarının yazılarına da göz atmaya çalışırım. Çünkü aralarında Bedrettin Keleştimur, Günerkan Aydoğmuş, Sevim Anagür Koyunoğlu, Yücel Çakmak gibi daha birçok yazarımız ve şairimiz var ve onlardan öğreneceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum. Bu yazımda ise Tuncer Sönmez'den bahsedeceğim. Amacım, onu nasıl tanıdığımı ve eğitimci kişiliğini kısaca aktarmak olacaktır.

Tuncer Sönmez ile ilk karşılaşmamız, Fırat Üniversitesi'nin 50. yıl dönümü toplantısı için Şener Bulut ve Recep Bağcı ile birlikte kendisini evinden almaya giderken oldu. İlk izlenimim, arabaya biner binmez olgunluğuna ve yorgunluğuna rağmen büyük bir heyecanla üniversite için yazdığı güzel şiiri dile getirmesi oldu. Manas'a vardığımızda, toplantı için herkes yavaştan toplanmaya başladı. Toplantının açılışı Tuncer Sönmez’in yazmış olduğu Fırat Üniversitesi Marşı, Bestekâr Doğan Sever tarafından bestelenmiştir. Bu beste kendisine büyük sürpriz olmuştu. Uzun saatler süren toplantının ardından, kendisini tekrar evine bırakma görevini üstlendim.
Elâzığ'ın yoğun trafiğinde, eve doğru yavaşça ilerlerken kendisiyle sohbet etme, tecrübelerinden ve hatıralarından birkaç kelam dinleme fırsatı buldum. Burada edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Anadolu'da öğretmenlik denince akla gelenleri, siz düşünmeden ben aktarayım. Çünkü bende o öğretmenlerin öğrencisi oldum. Zorlu koşullarda öğretmenlerimizden ders aldım ve bugün karakterimizde eğitim aşkına dair oluşan bazı değerler, köylerde zorlu şartlarda öğrendiklerimiz sayesinde şekillendi. Nitekim kendisi de elli yılı aşkın süreyle Anadolu'nun çeşitli yörelerinde eğitim vermiş, öğrencilerini öz çocuklarından ayırmamış bir öğretmen.

Tuncer Sönmez, Anadolu'nun zorlu koşullarında, elektrik, yol ve imkânların kısıtlı olduğu dönemlerde öğretmenlik yaptı. Bir keresinde, sonradan yerleştiği iki odalı evinin bir odasını sınıf olarak düzenledi. Bir akşam vakti kapısı çalındı; gelen kişi, teftişe gelen bir müfettişti. Yan odadan gelen sesler müfettişin dikkatini çekti. Müfettiş, hocaya kaç çocuğu olduğunu sordu. Tuncer Hoca evli olduğunu ama yan tarafta çocuğu olmadığını söyledi. Bunun üzerine yan odaya bakan müfettiş, ders çalışan öğrencileri görür. 
Bu anılar bana kendi köyümdeki öğretmenimizin yaptıklarını hatırlattı. Yolların kapalı olduğu, eğitimin aksadığı zamanlarda bizi evine çağırır, sobanın başında ders çalışırdık ve bilmediklerimizi sorardık.

Tuncer Sönmez'in dilinden düşmeyen iki önemli kavram sevgi ve insanlık. Ancak o, bu kavramları sadece dile getirmekle kalmıyor, gönlünde de yaşatıyor. Bir şiirinde, 'İnsan ömrü kısadır, insanlık ömrü uzun' diyerek bu inancını dile getiriyor.

Çarşancak'ta, mezuniyet cetvellerini hazırlarken, çocukların eğitim için uzak mesafelere gitmek zorunda kaldığını görür. Bu duruma kayıtsız kalamayan Tuncer Sönmez harekete geçer. Çarşancak'a bir ortaokul kazandırmak için çeşitli kurumlara dilekçeler gönderir. Ancak, bu çabalarını kimseye anlatmaz. "Bu iş olmaz" diye düşünerek sessizce mücadele eder. Bir gün Çarşancak'a gittiğinde, söğüt ağacının altında Tunceli Valisi, Tunceli Milli Eğitim Müdürü, Mazgirt Kaymakamı ve daha birçok yetkiliyi otururken bulur. Yetkililer, onu görünce "Hoca, sen ne yaptın?" diye sorarlar. Şaşıran Tuncer Sönmez, "Hayırdır sayın valim, ne oldu?" diye karşılık verir. Vali, "Sen bakanlığı ayağa kaldırmışsın!" der. O anda, gönderdiği dilekçeler aklına gelir. Bakanlık, Çarşancak'a okul yapılmasına karar vermiştir. Yetkililere güzel bir yer göstererek okulun oraya yapılmasını sağlar. Ve böylece, Çarşancak hayalindeki ortaokula kavuşur.
Başka bir zamanda ise emekli olduktan sonra bir gün, okula gitmek için hazırlanıp yola çıkar. Ancak okul yolunda emekli olduğunu hatırlar ve geri döner. Bu anı, bize sevilen bir mesleğin nasıl tutkuyla yapıldığını gösteriyor. Günümüze biraz sitem ederek, kendi öğretmenlik döneminde mesleğe duyulan saygının çok daha fazla olduğunu, yolda kendisini görenlerin ayağa kalktığını anlatırdı. Günümüzde ise değerlerin azaldığını söyledi.

Son olarak, “kurşun kalemi yazacağı son harfine kadar kullanan” bir kişi olduğunu söyleyebilirim. Öğretmenliğin kutsallığını sonuna kadar anlamış ve yaşatmış, konuşmaları net ve muhatabının kafasında soru işareti bırakmayan biridir. Kendisine hayırlı ömürler dilerim.

Anadolu'nun Öğretmeni: Tuncer Sönmez

 

Yazarın Diğer Yazıları