Filistin Gazze ve Şefkat, Merhametin Sosyolojisiyle 'Ekmek'
Rüveyda Sadak
Gerçek bir merhamet vicdan için coğrafyanın pek bir önemi yok aslında. Şimdi son zamanlarda bahsedilen konu, örneğiyle devam ediyor… Biri, rozetinde Filistin Gazze duyarlılığıyla bir restorana girmeye çalışıyor. Ve hep söylenen tekrar bir kelime: Yes… Bu kişi neden restorana girmeye çalışıyor fakat içeri alınmıyor. Öncelikle bu bir sorunsal idi. Peki sebep ve gerekçe olarak belirtilen mantık neydi? İslamofobi yani temasıyla stabil ve şaşırtmayan özetiyle: Filistin Gazze. Ayrıca sebep, hiyerarşik olarak bir doğrusal kabul (!) şeklinde gelişmiş hegemonya olabilir miydi? Ya da Gazze fobisine dair bir kavram olarak bir tür başarı sempatisi sanılabilir miydi böylece? 7 Ekim’den bu yana küreselin seyrettiği gerçek, yok olan bir şehrin Gazze bombardımanıyla varlığını hâlâ devam ettiriyor olmasıydı. Nitekim aklın, vicdan ve merhamet ile hoşgörü dilini kullandığı bir kavramdı, doğruya doğrunun karşılığı. Kapitalin, lüks inisiyatif ile markada mekân olan şekli, bugün biliniyor. Ve insani çerçevede, yok olan şehir biçimindeki coğrafyanın, Filistin Gazze olduğu da gerçekte belirgin. Öyle ya görmezden gelinen bir denklemdi, Filistin Gazze. Açlık ve susuzluğu, zor şartlarda kabul etmek mecburiyetinde olan da yine bir Filistin bir Gazze idi. Neydi Filistin, Neydi Gazze? Kaybolan bir coğrafya, yaşayabilmek için imkânsızı, imkâna ulaştırmaya çalışmaktı. Diplomasi bağlamında yapılan birtakım revizyonların hayata geçirilmesini sabırla ve inançla beklemekteydi, Filistin Gazze halkı. Küresel ölçek Dünya’da çok sayıda ülkenin, vicdani inisiyatifte bulunarak destek gösterdiği Filistin için azalmayan bir artışın söz konusu gerçeklerden olduğu aşikâr. Görünen o ki merhametin belirli, standart bir konum bir coğrafyası yok imiş. Mevlana’nın, şefkat ve merhamette güneş gibi olmayı tavsiye ettiği merhamet her dilde aynı. Son zamanlarda manipülasyon fazla dile getirildiğinden olsa gerek, fırsat kavramının havayı bile kapital endeksli bir öneri olarak, arz-talep şeklinde düşündürebiliyor olması, belki de manipülasyonun sektörel mimarisini (!) ifade edebiliyordu. Bugün çoğu marketin raflarını hafifletmek için farklı kampanyalar içinde olduğunu görmek, gerçekten mutluluk vericiydi (!) Ve keşke Gazze halkı açlık, susuzluktan aylardır imkânsızı mümkün olabilecek şekle getirmeye çalışırken de mesela yemek yiyebilmek için çim ve limonu, su içebilmek için yağmurdan sonra biriken çamurlu suyu, ekmek için suya atılan unu bir besin olarak tüketmeye çalışmak zorunda olduklarında da geçerli bir inisiyatif olsa idi? Bugün manipülasyon konusunda bir ekmeğin 10 TL fiyatından memnun olunmadığı bir doğru iken; buna rağmen bireylerin, ekmeği cadde sokak yerlere atılan kalıntısıyla görmezden gelerek her şeyden önce ekmeğin nimet olduğu bilincinden uzaklaşmak tutumu, hangi yanlışın doğrusu olabilirdi? Filistin Gazze’de olmayan ekmek ve öte yanda var olan ekmek kalıntılarını yerlerde seyrettiren yine bir Ekmek!