Ömer Enes YILAR

İYİ Kİ VARSINIZ!

Ömer Enes YILAR

Ters köşenin değerli okuyucuları gündem biraz yoğun olduğu için bugün biraz başınızı ağrıtacağım. Umarım sabırla sonunu getirirsiniz.

Bir siyasi parti hareketinden çok öte, bir davanın vücut bulmuş hali. İnsanoğlunun en temel özgürlüklerinden biri olan ibadet hakları gasp edilmiş, bir şiirle tutsak edilen, giyim tarzı nedeniyle eğitim hakları ellerinden alınarak kazandıkları birinciliklerde takdir edileceklerine aşağılanan, kişisel tercihleri nedeniyle sınavlarda puanları kesilen, yaşadığı coğrafyaya sığmayan, mazlumların derdiyle dertlenip sevinciyle mutlu olan, tanka tüfeğe vücudunu siper eden,  sabrı çelikten, aklıselimden öte muazzam insanların davası… Bu partinin adını söylememe gerek yok sanırım. Sadece liderinin değil ona inanmış büyük bir kitlenin yaşadığı ve sahip olduğu özellikleri saydım.

Herkes bildiğini söylesin ben gördüklerimi anlatayım. Yazarken ellerimiz titrese de anlatalım… Benim babaannem tam bir Osmanlı kadınıydı. Mahallenin muhtarı gibiydi her başı sıkışan ona uğrardı. Kırık çıkık işlerinden de anlardı ama kimseden para almazdı. O yaşına rağmen simsiyah sırma gibi tek teli beyazlamamış saçları vardı. Kimseyi kırmamış incitmemiş kendi halinde yaşayan, 60 yaşında gittiği okuma yazma kursunda ancak Ulukent yazısını tanıyan bu kadının devletle nasıl tanıştığını biliyor musunuz? Bir akrabasının çocuğu askere giderken eşini babaanneme emanet eder. Kadın ya da çocuğu şimdi tam hatırlamıyorum hastalanır. Bunlar beraber Askeri Hastane’nin yolunu tutarlar. Girişte babaanneme; başını aç yoksa giremezsin derler, kadın o haliyle yalvarır yakarır ama nafile. Bu dava daha öz oğullarının yanında saçıcı açamayan yaşlı bir kadına yapılan bu eziyeti görenlerin davası…

Peki, Hafız Hatice? Bilmiyorsunuz tabi. Başını açmayı kendisine yediremediği için İmam Hatip terk. Sonra ne mi olmuş? O kadar zekidir ki evlenip 2 çocuk sahibi olduktan sonra önce açıktan liseyi bitiriyor, sonra önlisans ilahiyat, ardından DGS ile İLİTAM ve sonra iyi bir KPSS puanıyla Tunceli Pertek’e öğretmen oluyor. Hayatından 10 yıl çalınmış bu kadın belki de iyi bir İlahiyat Profesörü olacaktı…

Dilek Öğretmen(?) Evet, 9 Eylül Üniversitesi’nde okuduğu dönemde, okuldan atılmamak için namazını bahçede arkadaşlarıyla nöbet tutarak kılan Dilek Öğretmen…

Sibel Öğretmen de biliyorsunuz işte Ankara Siyasal’ı sırf inancı yüzünden gördüğü baskılara dayanamayarak bırakan daha sonra öğretmen olup ardından bir de 2, 3 çocuğuna rağmen Hukuk Fakültesi’ni bitiren kadın!

Bu yukarıda saydığım insanları çok iyi tanıyorum ben. Daha sayarım ama anlamak isteyene çok, anlamak istemeyene kitap yazsan boş.

Onların hangi partiye oy verdiklerini bilmem. Siyaseti umursayıp umursamadıklarını hiç bilmem. Ben yaşım gereği gözümü Ak Partiyle açtım. Öncesini ve ilk zamanları dinleye dinleye öğrendik. Bildiğim tek şey var bu ülkede bir daha bu insanlara böyle şeyleri kimsenin yapamayacağıdır. Bu bir partinin düşüncesi değildir, tamamen yakılsa bile, bir tek zerresinden yeninden doğacak bir davanın özetidir.

 

Gelelim Ak Parti’ye; liderinden yöneticilerine, en uçtaki üyesine kadar bu partinin içerisinde öylesine mükemmel bir kitle var ki iyi ki varlar! Ben şahsen Ak Parti’nin ilk seçim kazandığı yıllarda daha çocuk yaşlarda olmama rağmen siyasete ve gazeteciliğe merakımdan olacak ki dağıtılan broşürleri yerden alıp eve götürüp inceliyordum. Öncesini babamıza sorduğumuzda (siyaseten) biz kimden yanayız diye, o da kocaman sağ yumruğunu sıkıp başparmağını kaldırarak “biz buyuz” diyordu. Sorduk, soruşturduk, dinledik, araştırdık, öğrendik. Karakterimiz de bu yönde gelişti. Hadi siyasi düşüncemizi bir tarafa bırakalım. Herkesin bir düşüncesi vardır elbet ama bir gazeteci olarak biz objektifliğimizi koruyalım. Ne olacak ki… Sonuçta Müslüman değil miyiz? Velev ki ib…yiz diyenler bile düşüncesini rahat rahat söylerken biz, bir zamanlar Müslümanız dedik diye neler çekmiştik. Olaya objektif bakmak da kimsenin kusursuz olmadığını oraya çıkarır. Zaten biz Allah’tan başkasının kusursuz olamayacağına inananlarız. İşte Ak Parti içerisinde bunu yapanlar, yanlışa yanlış diyenler, makamını usulsüzlüğe, yolsuzluğa basamak olarak kullanmayanlar, koltukların fani, davanın baki olduğuna inananlar iyi ki varsınız! 

 

*******************************************************

Dün 10 Kasım’dı. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve rahmetle bir kez daha anıyoruz. Bununla birlikte muhafazakarların Kemalistleştiğini, ancak Kemalist düşünceye sahip nüfusun içerisinde, buldukları ilk fırsatta yine Müslümanlara zulmedecek bir kitlenin varlığını iliklerimize kadar hissediyoruz.

Atatürk’e Atatürk diyemeyen, odasından Atatürk resmini kaldıran, işi ticarete döküp maliyeti 10 liralık kitabı 2500 TL’ye satan, 10 bin liralık heykele 100 bin lira fatura kesen zihniyetin kendi inandığı değeri bile böylesine acımasızca hallere sokan güruhun başka fikriyatlara neler yapacağını varın siz düşünün. Bakın yine Yılmaz Özdil aklıma geldi elim ayağım titriyor yahu…

****************************************************

Efendim İzmir depreminden sonra yaralar sarılmaya başlandı, Karabağ’da gardaşımız tarih yazdı. Artık biz de gündeme geri dönmeliyiz. Ne oldu? Hani biz İYİ Parti’yi tartışıyorduk. Ulusal Medya cılkı çıkmış bir vaziyette olduğundan ve bazı şeyleri geç hatırladığından biz konuyu tartışmaya devam edeceğiz. Nerede kalmıştık? Es son İYİ Partili Bahadır Erdem’in twitter paylaşımlarını konuşuyorduk. Devam edeceğiz. Öyle ki Ümit Özdağ konuyu sürekli dile getirse de çok yankı bulamıyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in HDP ile anayasa çalışması yaptığını her fırsatta söylüyor. Partide çok yeni isimlerin kararıyla kurucular kurulunda bulunan bazı isimlerin tasfiye edilmek istendiğini de ekliyor. Bunlar arasında Elazığ’dan isimler de var. Konuyu takip ediyoruz ve gerekli yerleri sizinle paylaşıyoruz. Bu köprünün altından çok sular akacak.

Yazarın Diğer Yazıları