Ömer Enes YILAR

3 Milyon Mu?

Ömer Enes YILAR

Tam hatırlamasam da bizim zamanımızda yaklaşık 1 milyon kişinin girdiği üniversite sınavına bu yıl tarihi bir rekorla 3 milyon kişi girecekmiş.
Barajların kaldırılmasıyla bu artışın birbirine paralel olduğunu söylemeye de gerek yok sanırım.
Buradan hareketle biraz felsefi düşünmeye ve özeleştiri yapmaya ihtiyaç duydum.
Büyüklerimiz yani 70 ve 80’li nesil üniversite sayılarının sınırlı olması ve puanların da oldukça yüksek olması nedeniyle üniversite okuma imkanını çok fazla yoktu. Hatta dinlediğimiz kadarıyla liseden mezun olmak da o kadar kolay bir iş değildi. Ancak vurgu yapmak istediğim nokta tam olarak burası değil, normal bir lise eğitimi alan 70’li nesil bir sıradan vatandaşın bugün iddia ediyorum lisans eğitimi almış birine göre bilgi yönünden çok daha donanımlı olması.
Bu iki sıradan birey, genel olarak bir araya gelip bir sohbet ortamı oluşturduğunda konu ne olursa olsun 70’li neslin bilim, siyaset, ekonomi ve tarih gibi konularda daha fazla bilgi birikimine, daha derin düşünme kabiliyetine ve daha fazla tarihi hafızaya sahip olduğunu görebiliyoruz. 
Burada genelleme dışında kalan kendini gerçekten iyi yetiştirmiş ve olağanüstü kendini ifade etme yeteneğine sahip gençlerin olmadığı anlamı çıkmasın, muhakkak vardır ama azdır.
Bu konuda çeşitli makaleler olduğunu, konunun başta mobil cihazlarımızla her an ulaşabildiğimiz internet sayesinde, beynimizin artık çok fazla bilgiyi tutmak gibi bir ihtiyacının bulunmadığının farkına varmasıyla kendini buna göre güncellemesi olmak üzere birçok neden sayabiliriz ama bence sorunlara bahane bulmak yerine bir duruma odaklanmamız gerekiyor. 
Felsefi, analitik ve bilimsel düşünemeyen, kendini tamamlamaktan çok uzak, 30-35 yaşında gerekli olgunluğa ulaşamamış bir gençlikle karşı karşıyayız.
Bu durumun temelinde ise eğitim var. Türkiye’de eğitimin geliştirilmeye açık olup olmadığını tartışmaya bile açamıyoruz ki bu konuda toplumun neredeyse tamamı hemfikir. O halde beklentimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl bahsini ettiği ‘eğitimde reform’ konusu bugün değilse ne zaman?
***
Kızım Ahsen Mina ile oynadığımız bir oyun, bu hafta başından beri devam eden felsefi düşünme hevesini iyice artırmıştı. Önce hikayeyi anlatayım sonra, hep birlikte felsefi düşünelim…
Kızım, nereden öğrendiğini bilmediğim – büyük ihtimalle Youtube Kids’ten gördü- bir oyunla yanıma geldi.
-Baba, tavuklar ne verer?
-İlk sorunun basitliği ve çok iyi bilmemin verdiği heyecan ile hemen verdim cevabı: Yumurta!
-Pekiiii, inekler ne verer?
-Süt.
-At ne verer o zaman?
-Soruların zorlaşacağının sinyalini alarak, ‘bizi taşırlar?’ dedim.
-Benim gibi felsefi düşünmeyi sevdiğini şimdiden belli eden Ahsenciğim, beni bir hafta düşünmeye iten o soruyu sordu: İNSANLAR NE VERER?
-Cevabı anlayacak yaşta olmadığını düşündüğüm için susmak zorunda kaldım. 
Sahi, insanlar ne verir? Kimisi iyi kimisi kötü şeyler. Savaşları başlatan, atom bombasını icat edip kullanan, doğayı kirleten insanoğlu, aynı zamanda ağaçlar eken, ilaçlar üreten, şarkılar söyleyip şiirler yazan kişi değil mi? 
Peki her sorunun bir cevabı olsaydı, bu soruya bugün ne cevap verirdik? 
*** 
Üç arkadaş yemek yerken salçalı köftenin nostaljik kokusundan mıdır bilmem, birdenbire geçmişi konuşmaya başladık. Herkes sırasıyla ilkokuldan, liseden birkaç anısını paylaştı. Bir baktım ki söz sırası gelenin gözlerinin içi parlıyor. Nedendir bu geçmişe olan hasret? Tam köftenin 4 lira olmasından mıdır? Ya da her nesil geçmişini bu kadar hevesle yad eder miydi? Özellikle gençlerin, geçmişe bu kadar hasretle bakarken, geleceği gözleri kısılarak bakması nedendir? 
 

Yorumlar 1
Buket aydin 25 Mart 2022 15:52

Tek nefeste okuyup sonra üstüne düşüneceğim harika bir yazı keşke bazı şeyleri değiştirebilecek insan güçleri olsaydı ????????

Yazarın Diğer Yazıları