Nereden başlayacağımı inanın bilemiyorum ama bu okuyacaklarınız emin olun Nasrettin Hoca fıkrası değil, gerçek.
Olay Aziz şehrimizin merkezinde bulunan bir okulda yaşanıyor. Yakinen tanıdığım, çok değer verdiğim ve öğretmenliğinden zerre şüphe duymadığım bir arkadaşımdan duydum bu fıkrayı. Fıkra diyorum çünkü bu gerçek olamayacak kadar komik ve ayırt edici özelliğimiz olan aklımızı azıcık kullanmak suretiyle, birazcık ta düşündüğümüz zaman ise bir o kadar trajik ve vahim bir durum.
Fıkraya, pardon pardon olaya başlamadan önce şunu da belirteyim. Kimseyi zan altında bırakmamak için okul ve kişi adı vermeyeceğim. Kahramanımız Vahap’ın ismi ise kurgudur. Yani isim sahte ama olay gerçektir.
İlkokul 1. sınıfa başlayan minik yavrumuz, iki adlı pırıl pırıl bir çocuktur. İki adlı kişilere hitap ederken genellikle biri seçilerek kullanılır. Bu da çoğunlukla ön ad ve soyadın ortasında bulunan olur. Öğretmen arkadaşımız da bu iki addan bir olan Vahap ile öğrencisine hitap eder. Ama olacaklardan habersizdir. Bir sabah okula geldiğinde kızgın bir veli ile yüzleşiyor arkadaşımız. Velinin okul idaresine yaptığı başvuru mealen şöyledir: “Çocuğumuzun adı …. Vahap’tır. Ancak biz ilk adını kullanmaktayız. Öğretmen çocuğuma sürekli Vahap dediği için çocuğumun psikolojisi bozuluyor ve sabaha kadar uyuyamıyor. Biz bir hata ettik oğlumuza Vahap ismini koyduk. Ama siz bizden izinsiz Vahap diyemezsiniz.” Bunu duyan öğretmen arkadaşın o anki yüz ifadesini merak ediyorum doğrusu. Zihnimde canlandırmak istedim ama kendi şaşkınlığımla baş başa kaldım. Genç neslin ifadesi ile bana “kal geldi”. Zaten öğretmen arkadaşımız da bunu idrak etmekte zorlandığı için ona da “kal gelmiş”. Kendi ifadesine göre, “Ne diyeceğimi bilemedim ve öyle şaşkın şaşkın baktım. Ne diyeyim, Mahmut mu diyeyim? (Çiçek Abbas)” dedim diyor. Keşke o anda, orada olabilseydim.
Elbette öğretmen arkadaşımızın bir insanın psikolojisini bozan böylesi bir caniliği cezasız kalmamalıdır değil mi? Vahap’a Vahap diyen bu caniye haddi bildirilmelidir? Veli de gerekeni yapmıştır. Artık Vahap özgürdür. Geleceği teminat altına alınmıştır. Bütün sorunları da böylece hallolmuştur. Ailesi çocuğu için gereken fedakârlığı göstermiştir.
Sizce de bu fıkrada pardon olayda sadece Nasrettin Hoca eksik değil mi?
Ben bu olayda o minik yavruya gerçekten çok üzüldüm. Fakat Vahap denildiği için değil. Bu zihniyetin elinde bu yavruya ne olacak? Bir baba olarak beni düşündürüyor.
İnanın bu fıkranın farklı sürümleri (versiyonları) ile her gün karşılaşıyoruz. Gerçekten bıçak kemiğe dayandı artık. Bu tür insanlara, “Allah ıslah etsin” demekten başka bir şey elimizden gelmiyor. Çünkü ne söylersek söyleyelim havada kalıyor. Bu psikoloji denilen illet; el ile tutulamıyor, tartılamıyor, ölçülemiyor. Çok çabukta bozuluveriyor. Yedek parçası da yok denecek kadar az. Bu tip psikolojileri de düzeltmek için bozuk olmayan bir psikolojiye sahip bir usta gerekmektedir. Bu koşullarda da bunu bulmanın ne kadar zor olduğunu düşünürsek hepten içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Psikoloji adlı bu hassas arkadaş, sırat köprüsünden de ince maşallah. Bu ayrıcalıklı kişiler de sırat köprüsünden geçeceğine senet almış olacaklar ki, önceliklerini daha ince olan bu hastalığa veriyorlar.
Alay ettiğimi düşünenler varsa peşinen söyleyeyim. Evet, alay ediyorum. Çünkü bende psikolojimi ancak böyle iyileştirebiliyorum. Gazze’deki, Doğu Türkistan’daki masumları düşününce, öksüz ve yetim çocukları düşününce, amansız hastalıkların pençesinde kıvranan ana kuzularını düşününce, kör bir kurşuna kurban olan şehit evlatlarını düşününce şu yukarıda anlattığım olayla nasıl alay etmeyeyim. Şu saydığım yavruların psikolojisini düşününce, yukarıdaki ve onun muadili olan
kepazelikler alay edilmeyi hak etmiyor mu? Şimdi art niyetli, okuduğunu anlamayan, sıratı geçmeyi garanti etmişler, çocuklarla alay mı ediyorsun diyebilirler. Her çocuk masum ve değerlidir. Benim alay ettiklerim kendi öz evladının psikolojisini kendi yetersizliklerine, hatalarına bahane olarak kullanan zavallılaradır.
Yazarken psikolojim bozuldu. Sizlerde fark etmişsinizdir. O yüzden burada noktayı koyalım. Haaa unutmadan! Bu fıkrayı Akşehir Belediye Başkanlığına unutulmuş bir Nasrettin Hoca fıkrası buldum diyerek yollayacağım.
“Ya tutarsa..”