Geçenlerde sosyal medya hesaplarımdan bazı paylaşımlarımı silme kararı almıştım. Bunu yaparken, yaptığım paylaşımlara dair, arkadaşlarım ve takipçilerimin yapmış olduğu etkileşimlerle ilgili enteresan tespitlerim oldu. Kendi kişisel hesaplarım olduğu için bu tespitleri sizlerle paylaşmakta sakınca görmüyorum.
Yaptığım paylaşımlarımı şu ana başlıklara böldüm:
-Spor salonunda spor yaptığım esnada çektiğim kişisel fotoğraflarım.(Şahsıma ait fotoğraflarda diyebilirim)
-İş hayatım ile ilgili çektiğim fotoğraflar.
-Okuduğum kitaplara ilişkin yaptığım paylaşımlar.
-Köşe yazılarım.
-Siyasetle uğraşan yakın akrabalarımla ilgili paylaşımlar.
-Kendi içimden geçen, kendime ait sözler (Kişisel tatminde diyebiliriz buna).
-Ailemiz ile ilgili vefat haberleri (Bunların bir kısmını sildiğimi belirtmek istiyorum).
-Devlet makamlarında çeşitli görevlere gelmiş yakın akraba ve arkadaşlarıma ilişkin yaptığım, hayırlı olsun paylaşımları.
Sıralama yaparken fark ettim ki sosyal medyayı bayağı etkin kullanmışım. Şimdi dikkatimi çeken ilginç kısımları sizlerle paylaşmak istiyorum ve varsa sizin hesaplarınızda da benzer durumlar, yazımın altına yorum olarak yazmanızı istirham ediyorum. “Yorum olarak yazmanızı istiyorum” diyorum ama o kısım da biraz karışık. Neyse, yine de yazan olursa sevinirim.
En fazla ve en az etkileşim alan paylaşımlarımı söyledikten sonra, üzerine kısa bir tahlil yapacağım.
Yaptığım küçük incelemelerde; en fazla beğeni alan paylaşımlarımın Devlet kademesinde çeşitli görevlere gelen yakınlarıma ait olanlar olduğunu fark ettim. Sonraki en çok beğeni alan paylaşımlarım ise şahsıma ait fotoğraflardı. Yazılar, kitaplar, vefat haberleri ise en az beğeni alan paylaşımlarım olarak gözüme çarptı.
Bu tablo, bana oldukça ilginç geldi. Çünkü en çok beğeni alanı bana şunu çağrıştırdı: Beğeni yapan çoğunluğun “Ben bunu beğeneyim, hayırlı olsun diyeyim de belki bir gün işime yarar.” düşüncesi ile beğendiğini anlamak hiç de zor değil. Bu basit durum bile toplum olarak zihinsel alt yapımızı yansıtıyor. Şahsıma ait fotoğraflar ise zaten bir içerik anlatmadığı ve kimseye sorumluluk yüklemediği için insanlar kolaylıkla beğenip sıradaki paylaşıma geçiyorlar.
Az etkileşim alan paylaşımlar ise sosyal medya arkadaşlarımızın özelinde toplumumuzun okumaktan ne kadar uzak olduğunu ayan beyan gösteriyor. Çünkü beğeni alan bir yazıyı genellikle okundu olarak kabul ederiz. “E ben bunu beğenirsem ve okumadığım da anlaşılırsa ayıp olur diye, en iyisi beğenmeyeyim de görmedi numarası yapayım daha iyi”, diye düşünülüyor sanırım. Ama kıymetli takipçilerim, maalesef anlaşılıyor, haberiniz olsun. Haaa! Şunu da ifade etmek isterim. Kimsenin okumak veya beğenmek gibi bir zorunluğu elbette ki yok. Benim ki sadece bir tespit ve yanıldığımı da hiç sanmıyorum. Tavsiyem odur ki, beğeni ve yorum yaptıklarımıza ya da yapmadıklarımıza biraz daha özen göstermeliyiz.
Ben dâhil birçoğumuz sosyal medyanın kötülüklerinden yakınıyoruz. Ancak kullanıcıların bizlerden teşekkül ettiğini unutmamamız lazım. Kötülüğü de iyiliği de bu mecralara yerleştiren insan aklından başkası değildir. Beğenilme hevesi, mümkün olduğunca görünür olma isteği gibi hâkim olamadığımız nefsani duygular, paylaşım yapma noktasında bizleri tetikliyor. Tabi ki bu şahsım için de geçerli. Hiçbir şekilde tanımadığımız ama neredeyse tüm hayatına vakıf olduğumuz sanal arkadaşlarımız bile var.
Birde sosyal medya platformlarında ve bilgisayar ekranımızda aniden karşımıza çıkan reels videoları, reklamlar gibi bizim dışımızda geliştiğini düşündüğümüz içerikler var. Bunlar sahiden bizim dışımızda mı gerçekleşiyor? Tabi ki “hayır”. Sanal dünyayı takip ve kontrol eden yapay zekâ programları, bu içerikleri, bizim gerek sosyal medyada gerekse web sayfaları arasında yaptığımız gezintileri, Google ve Yandex gibi arama motorlarına girdiğimiz anahtar kelimeleri değerlendirip, bizlere reklam ve videolarla geri sunuyorlar. Örneğin; bir alışveriş sitesinden ayakkabı baktıysanız, sürekli olarak telefon ya da bilgisayar ekranınıza ayakkabı reklamlarının geldiğini görüyorsunuzdur. Hatta konuştuğumuz konuların bile zaman zaman ekranımıza yansıdığını görüp hayrete kapıldığımız olmuştur. Bu yüzden telefonlarında ya da bilgisayarlarında, uygunsuz ve aykırı içerikleri görenlerin, buna şaşırmasına bende acayip şaşırıyorum! Yapay zekâyı da bir gün detaylı köşemize taşırız inşallah.
Yani, diyeceğim o ki, sosyal medyada ya da diğer dijital platformlarda gördüklerimizin büyük bir çoğunluğu yine kendi davranışlarımızın eseridir. Suçluyu uzakta aramak yerine, özeleştiri yaparak işe başlamalıyız.
Şimdi tekrar soruyorum, “Sosyal medya mı enteresan, biz mi?”
Karar sizlerin.