Mustafa Demirbağ

Hep bir şeyler arıyoruz

Mustafa Demirbağ

Hep bir şeyler arıyoruz. Eski mekânları, arkadaşları, komşuları, bayramları, o eski sevdaları, aşkları; velhasıl, envai çeşit yaşanmışlıkları arıyoruz çoğu zaman. Ararken ise hep birilerini ya da bir şeyleri suçluyoruz. Zaten en büyük maharetimiz bu: “Suçlamak”

Bazen, bugünkü mekânlardır suçlu olan; nerede o eski mahalleler, ruhu olan o evler. Evlere ruh katan komşularımızı, hepsini gerçekten bu yeni mekânlar mı yok etti?

Nerede duvar diplerinde oturduğumuz eski arkadaşlarımız? Duvar mı yok artık? İletişimin az olmasına rağmen, bir gün evvelden planladığımız buluşmalarımız nerede? Planlamasak bile teklifsiz kapısını çalıp görüştüğümüz arkadaşlarımız nerede? Gerçekten kayboldu mu hepsi?

Arkadaşımızı ararken çaldığımız kapıları, yarı anne-baba şefkati ile açan, bizleri güler yüzlerle karşılayan abilerimiz, ablalarımız, teyzelerimiz, amcalarımız nerede? Teyze, amca kullanılır genellikle. Tesadüf mü sanırız bunları? Çünkü komşu teyze; anne, komşu amca; baba yarısı gibiydi de ondan.

Ramazan ayını eda ettiğimiz ilk günden itibaren başlıyor; “Nerede o eski Ramazanlar, nerede o eski bayramlar?” homurtuları. Neredeler sahi? Bak sen şu kerataların yaptıklarına: Buyruğumdur; “Ramazan, Bayram; tiz eski hale dönüle. Her nerede iseniz geri geline.”

Eski sevdalar vardı. Köşe başlarındaki bakışmalar ile yaşanan ve çoğu zaman da karşıdakinin haberinin bile olmadığı. Edepli deyip tepkileri üzerime çekmeyeyim diye, şöyle diyeyim; “O adaplı sevdalar nerede?” Çıkarılan en büyük arızanın; teybin yüksek sesi ile mahalleye duyurulduğu sevda türkülerinin olduğu çağ nerede kaldı? “Her şeyin bir adabı vardır oğlum.” derdi, bir baba yarısı komşu amcam. Bir diğeri de “racon” derdi. Şimdi nasıl tarif etmeli bilemedim. Ama bildiğim bir şey varsa bu saydıklarımız şimdi gerçekten ama gerçekten yok. Aşk da yok sevgi de; adap da yok racon da. İşin ilginci herkes bu fikre katlıyor ama ortada maşallah hiç suçlu da yok.

Şimdi işin özüne gelelim; bu ifade etmeye çalıştığım gerçeklerin tamamını esasen bizler yok ettik. Onların hiçbir suçu yok. Mekânlar değişebilir, değişen çağ insanların yaşam tarzlarını değiştirebilir. Buna bir lafımız yok. Fakat zamanla aşınan, yıpranan şeyin maddeler olması gerekirken, geçen zamanın; bir sel, fırtına vb. misali bizim maneviyatımızı ve değerlerimizi aşındırması enteresandır.

Mekânlar değişti evet. Ancak mahalleler yine var mı? Var. Komşular; onlar da var. Bizden yaşça büyük olanlar da illaki var. Eeee, Ramazanda da hala oruç tutuluyor. Ne ilginçtir ki; orucu bozan şeyler de birçok ısrara rağmen değişmiyor bir türlü. Daha da enteresandır ki hala Ramazan sonrasına da Bayram, ısrarla gelmeye devam ediyor. Demek ki temel elemanlar hiç değişmemiş.

Sahi biz neyi arıyoruz?

Ana temelin üstüne inşa ederken; geliştirerek, güzelleştirerek devam edeceğimize; demirden çaldık. Çimentoyu eksik kattık. Tuğlaları iyi pişirmedik. Tesisatta delikler açtık. Biraz ağır olacak ama lağımı sokağa bağladık. Her şeyi kokuttuk, pislettik, şimdi de kendi pisliğimizden şikâyetçiyiz. Boncuğu da onun içinde arıyoruz. Boncuğu buluruz belki ama bizi temizleyecek suyu daha önceden bulmalıyız. Çünkü ararken de epey kirleneceğiz gibi görünüyor.

Arayışlarımız ile arayışlarımız çok farklı. Yanlış yazdığımı düşünenler; doğru okudunuz. Evet evet arayışlarımız ile arayışlarımız gerçekten çok farklı. Dil ile söylerken; özlemler, sağlık, huzur, sevgi, aşk, mutluluk, doğruluk, dürüstlük gibi şeyler aradığımızı feryat ediyoruz. Gerçek arayışımız ise genellikle, para, makam, menfaat ve çıkarlarımız oluyor maalesef.

Ne ilginç bir durum değil mi? Yeni yaptığımızın üzerinde, kirlenerek yükselirken; yıktığımızın taşını, toprağını özlemek. Bu ikiyüzlülükten gına geldi artık.

O yüzden nerde eski şunlar bunlar demeye hiç gerek yok. Kuru kuru, lafta bir arayışın kimseye faydası da yoktur. Eğer niyet gerçekten eski güzellikleri geri kazanmak olsaydı; geçmişe dair aradığımız pek çok şeyi, günümüz şartlarına uyarlayarak yeni, belki de daha büyük güzelliklerin ortaya çıkmasını kolaylıkla sağlayabilirdik.

Hepimiz de biliyoruz ki eskiler geri gelecek olsa, önce biz itiraz ederiz. Ama bu güzel kamuflajdan basit bir itirafla mahrum kalamayız ya. İtiraf edersek nasıl başkalarını suçlayıp hedef şaşırtırız.

O zaman; devam – devam:

“Nerde o eski günler azizim?”

Yazarın Diğer Yazıları