Çocuklarımız; hepimizin umudu,
Çocuklarımız; hayallerimizin gerçekleştirme görevlisi,
Çocuklarımız; yaşayamadıklarımızı yaşatmaya çalıştığımız varlık sebeplerimiz,
Çocuklarımız; yaşama sevincimiz,
Bunları istediğimiz kadar uzatabiliriz. Her ebeveynin başka bir ifade biçimi olabilir. Çünkü her insanın hikâyesi birbirinden farklıdır. Doğal olarak çocuğuna yüklediği anlamda farklılaşmaktadır. Birde o masum yaratılanların kendine ait bir fıtratı vardır. Aile ve çocuk ekseninde bu iki unsuru doğru bir şekilde yönlendirmek en önemli hususlardan biridir. Fakat bunu ne kadar başarabiliyoruz o konu “muamma” demek isterdim doğrusu. Fakat muamma bile diyemiyorum, çünkü muamma olan bile aranır, bakılır, içindeki sır perdesi aydınlatılmaya çalışılır. O yüzden maalesef başaramadık demek zorundayım. Yani anlayacağınız; biz çocuklarımızın kendi fıtratını hiç hesaba katmadan sadece kendimize göre şekillendirmeye çalıştığımız için yetkin ve etkin olmayan bir nesil oluşturmaktan öteye gidemedik. Çocuklarımıza belki kendimizce doğru anlamlar yükledik, ancak hedefe ulaşabilmek için doğru tercihleri yapmadık, yapmak gibi de bir gayretimiz olmadı.
Daha önceki haftalarda kaleme aldığım, “Medeniyetin Ölçüsü” başlıklı yazımda tuttuğumuz ipi hep kendimize doğru çekmekten bahsetmiştim. Tekrara düştüğüm konusunda eleştiriler olacaktır. Ancak bu durum da o örnekten farklı değil. Çocuk yetiştirme konusunda da halatı kendimize doğru çekmeye çalışıyoruz. Bununla beraber çocuğumuzu farkında olmadan bizleştiriyoruz. Kendi hikâyesini şekillendirmesi için yol gösterici olmamız gerekirken, kendi hikâyemizin içine doğru sürüklüyoruz. Kime karşı galip geliyoruz acaba? Kimseye anne babalık öğretmek gibi bir niyetim yok. Yine herkes bildiğini okumaya devam edecek. Toplumun geldiği şu noktadan memnunlarsa yapacak bir şey yok.
Halat örneğine yeniden dönmek istiyorum. Bir ebeveyn çocuğunun hayatındaki merkezi oluşturmaktadır. Bu merkezde kararlı bir duruş sergilemelidir. Çocuğunu sürekli olarak kendine çekmek yerine fıtratını ve meziyetlerini iyi analiz etmeli, buna uygun bir yarıçap belirlemeli, bu alanda oluşan olumlu ya da olumsuz durumlara göre alanı genişletip daraltmalıdır. Alanın kendimize doğru daralması ne kadar olumsuz bir durum ise sınırsız alan genişlemesi de bir o kadar olumsuzdur. Çünkü toplumda tek başımıza yaşamıyoruz ve herkesin yaşayabileceği kadar alan bırakmakta oldukça önemlidir. Böylelikle kontrol edeceğimiz alan bizim hâkimiyetimiz dışına çıkmayacaktır. Diğer alanlarla olan temas noktaları da görünür ve etkileşimler rahatlıkla düzenlenebilir bir hale bürünecektir. Ne aşırı koruyucu kollayıcılık, nede aşırı vurdumduymaz ve özgürlükçülük çocuk yetiştirmede uygun yöntemler değildir.
Çocuklardan bahsetmişken ülkemizde yaşanan “Narin” vahşetini es geçmekte olmazdı. Bazen; söylenecek o kadar çok şey vardır ki, bazen de söylenecek hiçbir şey bulamaz insan. Tabi ki bu adi, alçak cinayetin zanlısı kim olursa olsun, gerekçesi ne olursa olsun suçunu hafifletmez hafifletemez. Ancak ben burada başka bir parantez açmak istiyorum. Medyada okuduğumuz haberlere göre önce abi, daha sonra da amca gündeme geldi. Hadiseyi gizleyen aile bireyleri olabileceği de konuşuluyor. Eğer öyleyse, bu menfur olayı daha daha daha vahim hale getiren bir durumdur. Eğer bu ikisinden herhangi birinin veya ilgili diğerlerinin bu vahşette dahli varsa Narin kızımızın anne babasını bundan bağımsız düşünemeyiz. En az vahşeti işleyenler kadar buna sebep oldukları için suçludurlar benim gözümde. Çünkü o abinin sınırlarından onlar sorumlulardı. Çünkü o amcanın sorunlu olduğunu bile bile kendi yarıçaplarına girmesine bu kadar imkân vermemeliydiler.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da kendi kendime sesli düşünüyorum. Aklıma gelen ilk şey kendi çocuklarım oluyor. Sonra etrafımda gördüğüm masum sabiler gözümün önüne geliyor. Sonra da içimde bir çığlık kopuyor.
“İdam neden yok?????”