Bu hafta hepimizi ilgilendiren bir konuya değineceğim.
Geçen hafta arabam arızalandı. Çok sinir bozucu bir durum. Ama sinir bozucu olan aslında arabamın arızalanması değil. Netice itibari ile hiçbir şey ölümsüz değil. Metal ve elektronik aksamlardan oluşan bu mühendislik dehası makinelerin de her parçasının ayrı ayrı bir kullanım ömrü var.
Sinir bozucu olan şey şu: Neden bizim sanayimizde bunu yapabilecek bir usta yok? Mekaniğinden anlayanı bulsanız, elektroniğinden anlayan bulunmuyor. Elektroniğinden anlayanı bulsanız, mekanikçi hak getire. Neredeyse Elazığ sanayisinin yarısını gezdim. Gezdiğim yerlerde; “Kim yapabilir?” diye sordum. Yok yok yok! Bir çoğu kaputunu bile kaldırmadı.
Yanlış anlaşılmasın arabam öyle sıfır km yeni bir araçta değil. 12 yaşında eski teknoloji bir araç. “12 yılda kendini yetiştiren bir kişi yok mu bu şehirde?” Yok işte. Varsa da ben bulamadım. 12 yıl, dile kolay. 12 yıl önce yaşadığımız Dünya’yı bir düşünün, neler değişti? Önce turbo beslemeli araçlar her yeri kapladı. Sonra; onların yerini hibrit araçlar alacak derken, çok hızlı bir dönüşümle yolları hibrit araçlarla eş zamanlı olarak, elektrikli araçlar doldurmaya başladı. Doğan çocuklar, emekledi, yürüdü, konuştu, ilkokula başlayıp okuma yazma öğrendi. İlkokulu bitirip ortaokula başladılar. Ortaokula giden çocuklarımız, üniversite mezunu oldu veya başka bir meslek edindi. Evlendi çoluk çocuğa karıştı. Ektiğimiz ağaç fidanları yetişti meyve verdi. Daha neler neler oldu. Ama bu arabaları tamir edecek bir usta yetişmedi.
Kullandığımız araçların birçoğu içten yanmalı motorlara sahip. Çok detaya girmeden kabaca ifade edeyim. Önce karbüratörlü olan bu motorlar, daha sonra yarı enjeksiyonlu ve tam enjeksiyonlu hale geldi. Araçlara motor verimliliğini arttırmak için turbolar takıldı. Ama motor mantığı çoğunda hala aynı. Hepsi içten yanmalı motorlar. Daha ilginç bir şeyden bahsedeyim; içten yanmalı motorlar 1860 yılında, otomatik şanzımanlar ise 1921 yılında icat edilmiştir.
Elektronik kısma gelince; orada değişim ve dönüşüm biraz daha hızlı. Takip etmesi biraz daha zormuş gibi görünebilir. Ancak günümüz dünyasında onun da kolayı var. Takıyorsunuz bilgisayara, şak diye arızanın nerede olduğunu gösteriyor. Ama elinizde cihaz var mı? Yok. Neden yok? Çünkü cihaz gösterse de tamir edecek maharet yok. Belli başlı birkaç marka aracın dışında arabasını doğru düzgün tamir ettirebileni görmedim. Onların bile ne kadar tamir edildiği meçhul ya neyse işte.
Şimdi içinizden bazıları “sizde o araçları alın” diyecektir. Bende onlara: “O zaman bizi zahmete sokmadan sanayi sitesinin girişine ya da dükkânların girişine şu şu marka araçlara bakılmamaktadır, biz diğerlerini beceremiyoruz yazsınlar da bizde arayışa girmeyelim. Ona göre araç alalım. Neredeyse 200 yıllık bir teknolojiyi barındıran bu araçları tamir edemeyenler, yarın karşısına hibrit veya elektrikli bir araç gelince ne yapacaklar.” derim.
Acı bir durum daha var. Adres gösterme hadisesi. Yapamadığını yapması için adres gösteriyorlar. Tahmin edilmesi zor değil bu adresler. Diyarbakır, Ankara, Antep, Hatay adres olarak gösteriliyor. Peki, oralardaki ustalara bu araçların tamiratı konusunda vahiy mi geldi acaba. Sizden fazla neleri var. Üç kollu, iki başlı, beş ayaklılar mı? Tabi ki hayır. Tek fark şu, onlar işini severek yapıyor ve kendini geliştiriyor. Demek ki pekâlâ yapılabiliyormuş değil mi? Sonra da biz neden gelişemiyoruz diye veryansın ediyoruz. Sahipsiz Elazığ!!!!!!
Kıymetli ustalarım değişim ve dönüşüme bu kadar kapalı olursanız, yarın içten yanmalı motorlar tükenip tamamen elektrikli araçlara geçildiğinde, ekmek paranızdan olacaksınız ve inanın kalan zamanınız da sandığınız kadar uzun değil. Bu da naçizane bir uyarıdır.
Klasik ve kolaycı bir serzeniş vardır bizlerde. Hep şunu bahane ederiz: “Meslek liseleri daha donanımlı olmalı ve kaliteli öğrenciler yetiştirmeli.” Hadi diyelim haklısınız. O zaman meslek liselerinden; her markaya ait milyonlarca parçayı atölyelerde barındırıp ayrıca da tanıtmalarını mı isteyeceğiz? Böyle sığ bir mantık olabilir mi? Tabi ki meslek liselerimiz daha iyi hale getirilmeli. Eksikler varsa tamamlanmalı. Buna lafımız yok. Ancak her yerde olduğu gibi Ülkemizde de okullar temel mantık ve teorik bilgilere ağırlık vermektedir. Atölyelerdeki pratiklerin ise sınırları bellidir ve bu temel mantığı bir miktar pekiştirmek için vardır. Asıl öğrenme ise sahadaki uygulama ile sağlamlık kazanır. Meslek liseleri ve mesleki eğitim merkezleri hem de ücret ödeyerek, staja öğrenci göndermiyorlar mı? O çocuklara çay getir, tornavida getir, şurayı süpür demek dışında ne öğrettiniz? Bende ne öğrettiniz diye hesap soruyorum. İnsan bildiğini öğretir. Topu taca atmak kolaydır. Gelen topu ileri doğru şişirmek de kolaydır. Ama bunların ikisinde de topu yeniden rakibe vermiyor muyuz?
Buradan Elazığ TSO yetkililerine de seslenmek istiyorum. Sayın yetkililer bu söyleyeceğim sizin göreviniz midir, değil midir inanın bilmiyorum. Ama bunu sizin başarabileceğinizi düşünüyorum. Yeni teknolojiler ve bunların bakım, tamir işlerine yönelik seminerler ve eğitimler düzenlenemez mi? Ustalarımızın doğru ekipmanlara daha rahat ve uygun maliyetlerle ulaşabilmeleri için ön ayak olunamaz mı? Araca yapılan işlemler hakkında; tüketiciyi koruma altına alan ve atölyelerde zorunlu olması gereken fatura kesme ve iş pusulası hazırlama gibi kanıtlayıcı belgelere dayanan uygulamalar hayata geçirilip takibi yapılamaz mı? Allah aşkına sizlere sesleniyorum. Kendi yaptığı işi görünce, fevkalade şaşkın ve kendi yapmamış gibi davranan ustalara rastlamadınız mı? İşte bu uygulamalar bunların hepsinin önüne geçecektir. İnanın bu dediklerim yapılması zor işler değil.
İşinin ehli olanları tenzih ederim desem, her zaman ki Türk mantığı devreye girerek bu yazdıklarımı kimse üstüne almayacaktır. O yüzden kimseyi tenzih etmiyorum. Çünkü her zaman öğrenecek yeni bir şey vardır.
Diyeceklerim şimdilik bu kadar. Şimdilik………….