Çok sevdiğim bir fıkra ile yazıma başlama istedim…
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor, “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?”, der.
Adam, “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”
“Hayır,” der doktor, “normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
Gerçekten ilginç değil mi? Bu arada siz ne yapardınız?
Mevzu şu ki, varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden bu cevher olan aklı ne kadar kullandığımız muamma… Elbette insanda bulunan akıl nefsin bir cüzü veya fonksiyonu olmamalıdır bilakis insan nefsinde temessül etmiş ilâhî bir cevher olduğunu unutmamak gerekir.
Dünya haberlerine baktığımızda aslında ülkemizde yaşanan konulardan farkındalık olmadığını görürüz. Aklını nefsine mahkûm etmeyen kişilerinde kazalarda mutlaka az zararla çıktığını görmemiz mümkündür. Ama aksi durumda ise felaketler kaçınılmaz bir hal almaktadır. Şimdi size birkaç örnek vermek isterim; mesela Karadeniz’i gezenler bilirler ve orada dere kenarında yapılan konutlar. Yine Elazığ’da ovaya kurulan yapılaşmalar. Denetimden eksiksiz olur almak için verilen rüşvetler…
Aslında örnekleri çoğaltmak mümkün lakin akılsız başın sonunda ise mucize beklemek ahmaklık olduğunu düşünenlerdenim. Lafa gelince en iyi uzman biziz ama icraata geldiğimizde acaba nasıl bu işi düzlüğe çıkarırız kestirmeden diyen de biziz. Şimdi adama desen sen akılsızsın birde buradan ceza yiyeceksin neymiş efendim hakaret olarak kabul ediliyormuş! Neyse…
Meselenin asıl özü nedir derseniz hemen cevap vereyim, nefis bedenden ayrıldığı andan itibaren duyular âlemine ait bütün bilgi birikimi de yok olmasıdır. Başka bir deyişle nefis mantığı yok hükmünde sayar hatta bu konuda asla kabullenmez…
Hülasa, akıl nefsimize esir kalmadan sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır. Nefsimizi kemale ermiş ve soyut bir varlık kazandırmadığım sürece vay halimize velhasılıkelam…