Muhammed KURŞUN

Paylaşmayı Unuttuk!

Muhammed KURŞUN

Paylaşmayı bir türlü öğrenemediğimiz gibi gereksiz kuruntular ile kendimize ve çevreye zarar verdiğimizin farkında değiliz. Makamlar ve mevkilerin gelip geçici olduğunu hep söyler dururum ama gel gör ki, makam ve mevki içinde atmayacağımız takla yok gibi…

Memleket meselelerinde toplumun çıkarını korumak varken yakın çevreye sevimlilik yapmak neyin nesi?

Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Başkanı olduğu AK Parti yönetimine seslenerek özelikle dar çerçevede olayı düşünmemelerini istemesi siyaset mantığında takdir edilecek bir fiildi. Umarım mesaj gerekli yerlere ulaşmıştır da bundan sonraki süreçte asıl olan hakkedenin yanında yer alınır…

Siyasi kadrolar bugüne kadar ahbap çavuş ilişkisi içerisinde yer alması, çıkar menfaatinin ön plana çıkmasıyla birlikte ezilen halk ve mağdur olan halk kimin umurunda oluyor velhasılıkelam…

Yüce Yaratan bizlere rızıklarımızla birlikte yaşam verdiğini hep unutup dururuz oysa ki; paylaştıkça insan mutlu olur, paylaştıkça refah düzeyi artar, paylaştıkça istihdam artar, paylaştıkça fakir insan olmaz…!

Hülasa, biz paylaşmayı unuttuk ve paylaşamayarak ezmeyi öğrendik. Sonuç ise bugünün gelinen resim karesi… Gelin ne yapalım biliyor musunuz, paylaşmaya başlayalım ve bununla ilgili bir kampanya başlatalım. Her STK kendi organizasyonu yapsın ve paylaştığını paylaşsın. Bugünlerde en çok ihtiyaç olduğumu durumdur paylaşmak…

Çok sevdiğim bir hikayeyi paylaşmak işitiyorum ve bende büyük bir tesiri olan bu hikayede paylaşmanın gücüne şahit olalım…

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.

Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.

Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.

Yazarın Diğer Yazıları