İnanç ve medeniyet değerlerimize göre gelecek nesillerin üzerimizde ki emanetleri arasında yer alan vazgeçilmezlerimiz olan yeşil alanlar ne yazık ki bir bir kül oluyor.
İnsan hayatının sürekliliğinin sigortası ve diğer birçok canlının yaşam dünyası güzelim ormanlarımız yanıyor ve yerini ne yazık ki insanın yüreğini daraltan doğanın yok oluşunun görüntüsü yangın enkazının acı sonu olan siyahi tonlu ölü kalıntıları almaktadır.
İnsan olanın ruhuna işkence eden o kalıntılar aslında, yanarak yok olan bitki ve hayvan türlerinin yok oluşunun görüntüsünde gizli geleceğimizin yok oluşunun başlangıçlarından biridir.
Büyük yangınların küçük bir kıvılcımla başlayan alevlenmelerle büyüyerek önüne geçilemez bir yok oluşu getirdiğini hepimiz biliyoruz. Gelinen noktada meseleye artık sıradan bir orman yangınları meselesi gibi bakmamak gerekir.
Meseleye artık ülkemizin geleceğinin yandığının bilincine varılmasının meselesi olarak bakmak gerekir.
Kim yaktı ve nasıl yandı bilinmez ama işin esasında dolaylı veya dolaysız insan unsurunun olduğu muhakkaktır. Piknik yapanların ihmali mi? Ormana atılan cam şişe veya bu tür malzemelerden kaynaklı bir durum mu? Aracın camından atılmış bir sigara mı? Sabotaj mı? Veya herhangi diğer bir sebep mi bilinmez ama hangi sebepten olursa olsun ihmalin kaynağında insan unsuru olduğu açıktır.
Nihayetinde yüreklerimize düşen bu kor ateşinin sönmeyeceği de bilinmelidir. Onun için insanımızın duyarlı ve kısacası insan olması için ne yapılması gerekiyorsa oradan bir daha, bir daha, daha öncelikli ve daha bir önemseyerek başlamak gerekir.
Bu iş sadece devletin görevi değil hepimizin, her ailenin, her anne babanın, her arkadaşın, her öğretmenin, her mühendisin, her coğrafyacının, her doktorun ve kısacası her meslekten her kesimin ve her vatandaşın görevidir.
İşin özü, Bu Âlemde Adem doğaya muhtaçtır. Doğası bozulan Alem, aslında doğası bozulmuş Adem’dir.