Peygamber Musa ile Karun, aynı beldede yaşayan öz amca oğulları; Karun, Musa’ya emmioğlu senin Allah’la aran iyi; söyle de biraz servet versin bana, olmuyor böyle deyince; Hz. Musa; haline münasip olanı belki budur diye cevaplandırır ki Musa kendisi çobanlık yapmaktadır.
Karun’un karısı, Eminoğlu senin ekmek yemeni istemiyor, böyle emmioğlu mu olurmuş; dır dır söylenip durunca: Karun’da ısrarı artırır.
Peygamberin münacaatı sonucu: Alemlerin Rabbi; Ya Musa talebiniz katımızda makbul gördü, dilediğin gibi: o kulumuz ile serveti buluşturulacaktır. Diye nida olarak bildirilince; sevinçten uçan Karun, gösterilen yerdeki, gömüye tonlarca altın hazinesine ulaşır.
O kadar çok servet sahibi olur ki; kabilelerinden biri sadece hazine anahtarlarını taşır hale gelir. Ters takla atan menfaat güruhu peygamberden çok Karun’a yönelir.
Bir debdebe ki hayalleri aşan bir saltanat: bazı kadınlar etrafından pervane olur Karun’un, Karun’un hanımı ağır bir sıkıntı yaşamaya başlar.
Karun; tek tük kalan Peygamber taraftarlarını da kendisine bağlamak için; desiseye baş vurmaya başlar, belde halkına bir ziyafet çekecektir. Musa’ya bir konuşma yapmasını ister. Peygamber de olur der emmioğlu.
Karun; uygun bir kadına bir teneke altın vererek; dediğimi yaparsan bir teneke daha altın vereceğim der. O kadın sen dersen onu yapacağım diye her istenilene amade olduğunu belirtir.
Karun; yarın ziyafet vereceğime halkıma, Musa burada bir konuşma irat edecek; konuşmanın en hararetli yerinde, kendine gebe süsü ver, karnına bir şeyler bağla; ortaya atılarak karnındaki çocuğun Musa’ya ait olduğunu söyle, yüzüstü kaldığını belirt. Ben de o anda, Musa’nın yüzüne tükürerek; onun itibarını sıfır ederek halkı kendime bağlayacağım der.
Konuşma başlar; o arada kiralık kadın, bağırarak, inanmayın buna; karnımdaki bunun piçidir, bana sahip çıkmıyor, yüz üstü bıraktı beni deyince;
Topluluğa bir kabristan sessizliği çöker; bir müddet sonra vay be, hele bak ya, tüü, tövbe, işe bak diye mırıldanmalar başlayınca.
Peygambere doğru yürüyen emmioğlu Karun; ailemize bu rezalet yakışır mı emmioğlu, söyleseydin bu kepazeliği örterdim ben diyerek; sırtlan edasıyla ulumaya başlar.
Hz. Musa gayet vakur- peygamber bu yahu, imtihanları ağır olur- peygamberler insanlarla konuşurken cephesini dönermiş.
Balmumu gibi olan peygamber cephesini kadına dönünce:
Şunu dedi; ‘hatun gerçekten ben daha önce seni hiç gördüm mü’ öyle bir soru tevcih etti ki.
Ateşe atılan kartopu gibi erimeye başlayan kadın; tir tir titremeye başladı, dudakları pır pır ederken, çat çat diye gök gürültüsü gibi bir hıçkırıkla patladı. Karnına bağladıkları ayakucunu döküldü.
Beni affet: beni bu duruma yere giresi o Karun (kadın bedduası aman ha) ve altın bu hale getirdi derken;
Karun; her ayağında bir değirmen taşı bağlıymış gibi, çakıldı kaldı yerinde:
Yüce Zül Celal; nida buyurdu,
Ya Musa; yer emrinde,
Musa Peygamber yere dedi. Tut.
Yer; santim santim Karun’u yutmaya, yemeye, içine çekmeye başladı, kemiklerin çatırtısını duymayan kalmadı,
Musa; emmioğlu, babamın kardeşi oğlu, Peygamberimiz Musa; elin, ayağın öpeyim kurtar beni.
Peygamber; hiç ses etmedi.
Yer bunu tamamen yuttu; taklacılar o yerin üzerinde kutlama yapmaya başladılar, Bu dönek menfaat alçakları her dönemde mevcuttur.
Kadın yerin dibine giresi dedi; aman Allah’ım, hemen tahakkuk mu etti ne beddua.
Peygamber Yüce Rabbimize
Ey alemlerin Rabbi; olanlar sana ayandır.
İşte hepimizin çok ama çok işine yarayacak müjde gibi bir nida; o kadar muhtacız ki buna;
Ya Musa; Karun, sana yalvardığı kadar, bana yalvarsaydı eğer beni onu affederdim.
Eyyy alemlerin Yüce Rabbi;
Senin merhametinden başka gidecek hiçbir kapımız yok.
Beşeriz: şaşkınız, senin merhametin her şeyi kuşatmıştır.
Bizi affet, affet, affet