Hanifi Yavaş

'Vehn Hastalığı' Ve Müslümanların Durumu

Hanifi Yavaş

Bugün dünyada iki milyar Müslüman yaşıyor.
Müslümanların ve İslam dünyasının bugünkü hali ortada ve çok kötü bir durumda. 
Yüzyıllar boyunca İslam medeniyet anlayışı ile devletler kurarak insanlığa en güzel hizmetler sunan  Müslümanlar nasıl bugünkü içler acısı hale düştü.
Neden İslam dünyası birlik içinde değil?
Neden yer altı ve yer üstü kaynaklarımız sömürülüyor?
Neden dünyada akan kan ve gözyaşı Müslümanların?
Neden Müslüman Afrika ülkelerinde çocuklar aç, susuz ve hastalıklardan yaşamını kaybediyor.
Neden sorusunu kitaplar dolusu çoğaltabiliriz.
Peki neden bu durumdayız?
Sorunu teşhis etmeden çözüm üretmek mümkün değildir.
Tarihi süreç incelendiğinde, bizi bugünkü duruma getiren birçok bireysel, sosyal,
siyasal, iktisadi ve bilimsel nedenler sayabiliriz.
İngiliz Başbakanı Gladstone da Avam kamarasında, "Bu Kur'an Müslümanların elinde kaldıkça onları istediğimiz gibi yönetemeyiz. Bunun için ya Kur'an'ı ellerinden almalı veya onları Kuran'dan uzaklaştırmalıyız" demişti. İlkini yapamayınca ikinciyi denediler ve başarılı olarak Kur'an'ı elimizden alamadılar ama bizi Kuran'dan uzaklaştırdılar.
Aslında, içinde bulunduğumuz bugünkü acınası durumumuzun nedenini yüzyıllar önce peygamberimiz bizi uyararak bildirmiştir. Buna rağmen peygamber öğüdünü dinlemeyen Müslümanlar olarak bugünkü haldeyiz.
Peygamberimizin bu mübarek öğüdü felsefi ve sosyolojik olarak incelendiğinde durumunuzun temel nedenini anlamak zor olmayacaktır.
Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.”
 Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar:
“Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?”
 Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. 
“Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz (çoğunuz) bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “vehn” verecek.”
Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “Vehn nedir ya Rasûlullah?..”
O da buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.”
Bu hadis bize, birbiri ile ilintili iki hastalığı bildiriyor.
Birincisi, yaratıcısından bağımsız olarak dünyayı ve içindeki nimetleri çok severek bağlanmak.
İkincisi ise, dünya içindeki tüm nimetlerin bir sonu olduğunu unutmak ve yaşarken ölüme endeksli bir hayat yaşamamak.
Oysa İslam peygamberi,
"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız."
diye bizi uyararak ,yaşam ile ölüm arasında dengeli bir hayat sürdürmemizi emretmiştir. Ama bizler, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmamıza rağmen ölümü ve hesap gününü aklımıza bile getirmeden yaşamaya devam ediyoruz.
Yine bir başka hadislerinde,
"Dünya, ahiretin tarlasıdır." 
diye buyurarak dünya ve ahiret yani yaşam ile ölüm arasında müthiş bir bağ kurmuştur. 
Günümüz müslümanları Allah ile bağlarını koparacak kadar zayıf bir durumdadır. Sürekli daha çok kazanmak ve daha lüks hayatlar yaşamak için uğraşıyoruz.
Dinimiz bize mütevazı olmayı,israf etmemeyi, yoksulları ,yetimleri gözetmeyi emrettiği halde biz hep tersini yapıyoruz .
 Müslümanca inanmamıza rağmen kapitalistler gibi yaşıyoruz . Ne kadar çok tüketir isek o kadar çok mutlu olacağımıza inandırıldık ve öyle de yaşıyoruz.
Komşusu aç yatan bizden değildir anlayışını unuttuk.
Kur'an bize "Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir." Uyarısına rağmen 
Sadaka ve zekat kavramlarını hayatımızdan çıkardığımız gibi verdiğimizde bile sevdiğimiz ve bizim için değerli olan şeyleri değil, değeri olmayan bozuk parayı ve giymediğimiz eskileri muhtaç olanlara vererek iyilik yaptığımızı sanıyoruz .
İyilik yapmayı bırakıp, birbirimizin kurdu olduk.
Bizi insanlar içinden çıkartılmış hayırlı bir toplum yapan, "kötülüklere karşı elimiz, dilimiz ve kalben mücadele" etmek vasfını kaybederek, yerine "bananeci" bir toplum olduk .
Yaptıklarınızdan sorumlu olduğumuz gibi yapmamız gereken ama yapmadıklarımızdan da sorumlu olduğumuz anlayışını kaybettik.
Hadisteki "ölümü sevmemek" kavramı da üzerinde ciddi anlamda düşünülmesi gerekir.
Her Müslüman'a en çok kimi seversin diye sorulsa verilen cevap Allah olur. Ve her insan en çok sevdiği yada sevdikleri ile birlikte olmak ister. Oysa biz müslümanlar olarak en çok Allah'ı sevdigimizi iddia etmemize rağmen, Allah'ın verdiği dünyadaki nimetlerden ayrılmamak ve amellerimize güvenmediğimiz için ölümden korkuyoruz. 
Gerçek müslüman ölümü sevgiliye kavuşmak olarak düşünür ve en büyük sevgili olan Allah'a kavuşmanın hayali ile yaşar.
Müslümanlar asırlar boyunca "Allah yolunda öldürülenler için ölü demeyiniz onlar Rableri katında diridirler." müjdesine layık olabilmek için İslam davası uğruna savaşmaktan ve ölerek şehid olmaktan korkmadılar.
Bugün ise bizler o kadar dünya nimetlerinin hırsına kapıldık ki, ölümü ve ahireti aklımıza bile getirmiyoruz. Sahip olduğumuz dünya nimetlerini kaybetmemek için her türlü çabayı gösteriyoruz. Ama mülkün sahibinin Allah olduğunu hep unutuyoruz. Kazandıklarımızı helal yoldan kazanarak, Allah yolunda harcamayı unuttuk.
Ve bunun içindir ki bugün, İslam dünyası ve müslümanlar, içinde bulunduğumuz içler acısı durumdadır.
Rabbim bizleri ölüme endeksli bir hayat yaşayarak, dünya nimetleri için ahireti unutmayan kullarından eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları