Hanifi Yavaş

Şeyh Said İsyanı Ve Sonuçları

Hanifi Yavaş

Şeyh Sait ayaklanmasının tarihi 13 Şubat 1925 .
Aradan 98 yıl geçmesine rağmen bu konudaki tartışmalar ve karşılıklı suçlamalar devam etmektedir.
Ozellikle Devlet Bahçeli'nin bu konudaki sert açıklamaları milliyetçi ve muhafazakar kesimler tarafından tartışma konusu oldu.
Bu tarihi olay hakkında konuşulurken ideolojik değil, tarihsel perspektiften bakmak gerekir. Tarihi belgeleri, dönemin şartlarını dikkatle almadan yapılan her türlü ırkçı ve ideolojik yorum sağlıklı tarihi bir yaklaşım olmaz.
Şeyh Sait olayı nasıl başladı?
Önceden planlanmış bir isyanmıydı?
Bu isyan ile İngilizlerin ilgisi varmıdır?
Kerkük ve Musul'un kaybedilmesinde bu olayın ilgisi varmıdır?
Bu hareket, ırkçı ve Türklere karşı yapılan bir isyanmıdır?
Tarihi belgelere boğulmadan benim okumalarımdan çıkardığım sonuçları aktarmaya çalışacağım.
Şeyh Sait, dedesinin kabrini ziyaret etmek için bugünkü Elazığ'ın Palu ilçesine gidiyor. Tamda o zamanlarda güvenlik güçlerinden kaçan 10 kadar mahkum onun bulunduğu bölgede bir eve sığınmıştı.
Kendisini bir anda olayların ortasında bulan Şeyh Sait bölgede tanınan ve sevilen bir din bilgini ve aşiret mensubu olarak olayların büyümemesi ve arabuluculuk için devreye girer ancak başarılı olamaz.
Çatışmalar çıkar ve bazı aşiretlerin ve dini yapıların katılımı ile isyana dönüşür.
Yeni kurulan rejimin seküler uygulamalarından rahatsız olan Şeyh Said, bu uygulamalardan duyduğu rahatsızlığı dönemin iktidarına belirtmek için bir düşünce içerisindedir. Böyle bir isyanı planlamak değil, aklından bile geçirmez. Ancak jandarma ile mahkum ve yakınları arasında çatışmalar büyüyünce kendiside dahil olur ve isyan büyür.
Yani önceden planlanmış bir isyan değildir.
Şehy Sait ve İngiliz meselesine gelince. 
Bu konuda yapılan araştırmalarda hiç bir belgeye rastlanmamıştır. Bu iddia, Şeyh Sait'i hain ve işbirlikçi gibi gösterebilmek için ortaya atılan bir yalandır.
Bu yalanın en önemli şahidi dönemin başbakanı İsmet İnönü'dür.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü hatıralarında isyanın İngilizlerle bir bağlantısı olmadığını ifade ederek şunları söylüyordu.
"Şeyh Said İsyanı’nı doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır."
Şeyh Sait'in isyan ettiği iktidarın başbakanı bunu söylüyorsa bu konuda daha fazla söz söylemek abesle iştigaldir.
İsyanın başladığı dönemin Musul olayına denk gelmesi tamamen tesadüftür.  İngiliz arşivlerinde konu ile ilgili araştırma yapan tarihçiler, İngilizlerin konu ile ilgili bir tane bile yazışmasının olmayışı ve ayrıca istihbarat raporlarında dahi bununla ilgili tek bir bilgi olmadığı ortaya çıkmıştır. İngilizlerin bu ayaklanma ile ilgisi olsaydı, belgelerin olmaması mümkün değildir.
Ayrıca şuda çok önemlidir.
İsyan ve sonrasında Türkiye ve ingiltere arasında yapılan yazışmalar mevcuttur. Bu tarihi yazışmalarda görülmektedir ki, İngilizlerin ayaklanmayı duyduklarını ve ayaklanmanın detayı ile ilgili bilgileri Türk basınından öğrenmişlerdir. 
Şeyh Sait’e yöneltilen suçlamaların biriside, isyanın Kürt ırkçılığı niteliğinde olduğu ve ayrıca bu isyanın, Türklere karşı büyük bir nefretten doğduğu iftirasının atılmasıdır.
Şeyh Sait'in yaşamın bütün alanlarının referansı dindir. Yani islamdır. Kavmiyetçiliği ve ırkçılığı reddeden bir dinin önemli bir alimin, isyan hareketini ırkçı bir temele oturtması mümkün değildir.
Şeyh sait, yakalandıktan sonra bu konuda kendisine sorulan bir soruya, "Hamd olsun hepimiz müslümanız. Türk, Kürt yoktur." diye cevap verdiği resmi belgelerde görülmektedir.
Ayrıca, o dönemdeki birçok Kürt aşiretinin ayaklanmaya destek vermemesi de bu eylemin önceden planlanmadığı ve Kürt ırkçılığı temelinde olmadığının önemli bir göstergesidir.
Şeyh Sait olayının sonra birçok siyasal,sosyal ve dini sonuçları olmuştur.
Bölgede hemen istiklal mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemelerde şeyh Sait isyanına katilanlarda dahil olmak üzere 1630 kişi asılarak öldürülmüştür.
Şeyh Said isyanında ise 47 kişi idam edilmiştir.
Atatürkçü kimliği ile bilinen Uğur Mumcu bu mahkemeler hakkında;
"Avukat tutulmayan, Yargıtay yolu kapalı olan, verilen idam kararlarının iki gün içinde infaz edildiği, astığı astık, kestiği kestik İstiklal Mahkemeleri..." İfadeleri ile eleştirmiştir.
Şeyh Said İsyanın dan sonra,  iktidarda olan Fethi Okyar hükümeti düşmüş ve onun yerine İsmet İnönü hükümeti göreve gelmiştir.
Kurulan yeni hükümet ilk iş olarak hükümete olağanüstü yetkiler veren Takriri Sükun Kanunu'nu yürürlüğe koymus  ve 1929 yılına kadar devam etmiştir.
Bu kanunun verdiği yetki ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması sağlanarak ülkenin seçime gitmesi 25 yıl daha ertelenmiştir.
Şapka Kanunu (1925) 
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması(1925)
Medeni Kanunun Kabulü (1927)
Harf Devrimi (1928)
gibi çok önemli kanunlar halka sorulmadan çıkarılarak uygulanmıştır.
Netice itibarı ile Şeyh Sait, ülkeyi bölmek, bağımsız bir Kürdistan kurmak ve bunun için başta İngilizler olmak üzere hiçbir yabancı devlet ile işbirliği yapmamıştır.
Osmanlı'dan sonra kurulan yeni iktidarın, İslam ile bağdaşmayan kararlarına karşı, inançları uğruna başlattığı bir isyan hareketidir.
Olayın, dini, sosyolojik ve siyasi açıdan doğru olup olmadığı tarihin konusu değildir. Dini otoriteler, sosyologlar ve siyaset bilimciler bu konuda farklı değerlendirmeleri 98 yıldır yapmaktadırlar. Bu konuda ortak bir düşünce birliği sağlamakta mümkün değildir.
Bu konu üzerinden yapılacak tartışmaların,kutuplasmaları beraberinde getirmemesi gerekmektedir. Bu tür ayrışmaların ve kamplaşmaların ne millete nede devletimize getireceği hiç bir yarar yoktur. Tarihin bir dönemine mal olmuş bu konuda konuşur ve tartışırken herkesin sağduyulu davranması gerekmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları