İran, Ortadoğu'da köklü bir geçmişe ve imparatorluk mirasına sahip olan, siyasi geleneği güçlü bir devlet.
Aynı zamanda, İslam dünyasında inanç bakımından da ayırt edici bir özelliğini de koruyor.
İran, müslümanlara neden saldırıyor?
Bu sorunun cevabını anlayabilmek için iki hususa bakmak ve anlamak gerekiyor.
İran'ın güncel siyasetini anlayabilmek için iki hususa bakmak gerekir.
Birincisi, sahip olduğu inanç yapısı,
İkincisi ise tarihi arka planı ve hedeflerinin ne olduğunu bilmek büyük bir öneme sahiptir.
İnanç sistemi bakımından İran, İslam dünyasından farklı bir konumdadır.
Bu nedenle İslam tarihini ve peygamberin ölümünden sonra ki süreçleri kendi inanış sistemine göre değerlendirmektedir.
Hz. Ali ve ailesi, Şii inancında çok önemli bir yere sahiptir. Onların ve diğer Şii imamların öğretileri, Şii inancının temelini oluşturuyor.
Şia inancına göre peygamberden sonra hilafet Hz Ali ve ehli beyt dediğimiz soyuna aittir. Ve bu husus Kur'an ve sünnette açık ve net bir şekilde belirtilmiştir.
Şia inancına göre, Hz Ebubekir, Hz Ömer ve Hz Osman, Hz Ali'ye ait olan hilafeti yani devlet başkanlığı makamını zorla ve çeşitli hileler ile "işgal" ederek Allah'a ve peygamberine isyan etmiş zalimlerdir."
Sondaki dönemde Hz.Hüseyin'in katledilmesi ve ehli beytin zulme uğramasından şia olmayan diğer müslümanları özellikle de Sünni inanışa sahip olanları sorumlu tutmaktadırlar.
Unutmamak gerekir ki, Hz. Hüseyin'in intikamının alınması, Şiiler için büyük bir motivasyon kaynağı ve devlet ile birlikte Şii silahlı grupların mücadelesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Hz Hüseyin müslümanlar öldürdüğüne göre İran ve şia inancında olanlar için hedef şia olmayan müslümanlardır.
İran anayasasında devletinin resmi dininin islam değil "Şia İslam" olarak mezhep temelli yapılandırılmıştır.
Bu nedenle "şia İslam" anlayışı dışında kalan Müslümanlara yardımcı olma veya yeryüzünde İslam dinini hakim kılma gibi bir düşünceleri yoktur.
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu inanç sistemi bugün İran tarafından benimsenerek, Şia olmayan Sünni dünyaya bakışını şekillendirmiştir.
Yani bir bakıma İran, Sünni İslam dünyasına savaş açarak Hz Ali ve ehli beyti'nin intikamını almanın inancındadır.
İkinci ise İran'ın siyasi hedefleridir.
Şia inancına göre 12. Kayıp olan imam
"Mehdi"dir. Mehdi'nin bir gün geri dönerek büyük bir imparatorluk kurarak İslami hakim kılacağına inanılıyor.
İran tarihin hiçbir döneminde müslüman olmayan hiçbir ülke ile savaşmamıştır.
İran'ın asıl hedefi gayrimüslim değil müslüman ülkelerdir.
1979 İran devriminden sonra "Şia hilali" oluşturmak istemektedirler.
Bu kavram Ortadoğu coğrafyasında Şiilerin yoğunlukta olduğu bölgeleri tanımlar ve bunun birde tarihi arka planı var.
"Şia hilali" oluşturma düşüncesi, Yemen'den başlayıp Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve Lübnan'ı kapsayan geniş bir coğrafi alana işaret eder.
"Şia hilali" kavramın arka planındaki tarihi motivasyonu ise Pers İmparatorluğunu yeniden canlandırmaktır. Bunun önündeki en büyük engel ise Sünni anlayışın bu bölgelerde hakim olmasıdır.
İran devriminden sonra Şia yayılmacılığını esas İran, bu bölgelerde
sürekli aktif haldedir.
İran, kültürel faaliyetleri ile bir taraftan Şia inancını müslüman olan toplumlara yayarken öte yandan ise silahlı güç olarak bulundukları her yerde Sünni müslümanları kaçırarak demografik değişimler yapmaktadır.
Şia yayılmacılığı için İslam ülkelerinde çıkan çatışmalarda binlerce Müslüman birbirlerini öldürmekedirler.
Lübnan'da İran'a bağlı Hizbullah'ın hakim olması, Yemen'de husiler, Suriye de ve Irak'ta da oldukça etkili olmalarının nedeni bu "Şia hilali" hedefinin göstergesidir.
Düşünülmesi gereken önemli bir hususta, başta ABD olmak üzere batı dünyası Sünni İslam dünyasına karşı Şia İran'ı desteklemektedir. (Bu konunun analizinin ayrıca yapılması gerekir.)
Bu felsefi ve tarihi arka planlarda yatan gerçekler gösteriyor ki, İran'ın ne Amerika nede İsrail ile savaşma gibi bir derdi yoktur. ABD ve İsrail'in de İran ile savaşmak gibi bir amacı yoktur.
Yakın zamanda ve bugünlerde İran'ın, ABD ve İsrail ile yüksek gerilimli ilişkilerine bakarak savaşacaklarını zannetmek büyük yanılgı olur.
Kasım Süleymani'nin intikamı nasıl alındı ise Hamas lideri İsmail Haniye'nin, İran'da öldürülmesinin intikamı da aynı şekilde, düşük yoğunluklu bir iki eylem ile geçiştirilerek kendi kamuoyunun gazını alacaktır.
Oldukça yerinde tespitler. Şia nin bazı kolları küfür, bazıları da bid'at ehlidir. Ümmet e çok büyük zararları oldu, olmaya da devam ediyor; Suriye ve ırak cihadini baltalayanlar onlar oldu, çok fazla sayıda Mücahid kardeşimizi Şehid ettiler.Afganistan 'da mucahidlerimize karşı abd ve nato müttefik kafirlerine yardım ettiler( Bunu ahmedinecad itiraf etmisti)
Bence bu kadar israilin zalimliği var iken bu yazıyı yazmanın amaci nedir.Müslumanlari ayrıştiran şia sünni diye birbirine düşman mı etmek mi daha iyi yoksa ortak düşman israil ve amerikaya karşı Turkiye iran butün muslümanların elbirliği ile mücadelesi mi dogru.Bu yazilar birlik beraberlige değil ayrışmaya gotüren bir dildir.Ya yıllardır ötekileştiren dilden kurtulamadık ya.Ya bir de size ne herhangi bir ülkenin inancından.yazida israili eleştiren tek bir cümls var mı yok.Bırakın böyle bir dili.Ya niye batı bu kadar oleride müsluman camiasi bu kadar geride.Suudi Arabistanla ilgili tek bir eleştirel cümle yok niye.Suidiler Amerika ve iaraile hizmet ediyor.Ondan niye bahsetmiyorsunuz.ya sizin gibi entellektüel insanlar neden birlik beraberlik konulu yazılar yazmaz.Bu ayrıstırıcı dil niye ya
Ümmet arasında tefrika yaratmaya matuf bir yazı. Bu söylem ABD ve İsrail'e borazanlık yapmaktır.