CHP'nin ilkelerinden biride Halkçılıktır.
Halkçılık, halkın tercihlerine saygılı olmak, onun çıkarları için ayrım yapmayarak bütün vatandaşları eşit statüde görmektir.
CHP gerçekten halkın partimidir bunu incelemek gerekir.
Kuruluşuna baktığımızda, ilkelerinde "halk" olsa dahi halkın tercihlerini kabullenen sivil bir yapı değildir.
Osmanlı'nın yıkılışından sonra dönemin şartları gereğince kurulan ve yeni devletin nasıl bir yönetim şekline sahip olacağına karar veren bir "devlet partisi"dir.
Kuruluş yıllarından çok partili sisteme geçinceye kadar İktidarda olduğu yıllar boyunca hiçbir zaman demokratik seçimler ile yönetime gelmemiştir.
Toplumsal değişim ve dönüşümde Cumhuriyet modernleşmesinin amacı, halkın değerlerini ve seçimlerini kabullenmeyerek "tepeden aşağıya doğru modernleştirmek"tir.
Toplum mühendisliğinin ilk adımı CHP iktidarı ile başlamıştır.
CHP'nin kuruluşunun yönetim kadrosuna bakıldığında halktan kopuk, tamamıyla üst düzey yöneticiler, sivil ve askeri bürokratlar ile dönemin batıcı anlayışına sahip olan okumuş elitist kesimlerdir.
CHP hiç bir zaman halkın partisi olmadığı gibi halka rağmen, halkı değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışan bir ideolojik yapıdır.
CHP kuruluşu itibarı ile halkın değerleri ile mücadele eden kendi anlayışı dışındaki oluşumlara tahammülü olmayan gerekirse darbelerle halkı yola getirilmeye çalışan militarist bir yapıdır.
CHP'nin bu halka bakış biçimi ve anlayışının değişmesi çok zordur.
Bazı dönemler CHP özelinde değişim tartışmalarının temelindede halk ile kopukluk vardır.
CHP'yi destekleyen medyada, örgütlü yapılarda, kendini toplumun üzerinde gören sözde aydın ve elit zanneden kafa yapılarında hala bu anlayış devam etmektedir.
Bu seçkinci anlayış bugün hala devam etmektedir.
Buna birçok örnek vermek mümkündür.
CHP eski genel başkanı kemel Kılıçdaroğlu'nun, CHP'ye oy vermeyen öğretmene öğretmen demem anlayışı bütün toplum kesimleri için de geçerlidir.
CHP'ye oy vermeyen asker, memur, çiftçi sanatçı ve benzerleri öğretmenler gibi hep dışlanmış, yalaka ve yandaş denilerek aşağılanmış ve ötekileştirilmiştir.
Bir başka örnek ise depremde CHP'ye oy vermeyen halkın suçlanmasıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun yakın zamanda bir medya mensubuna verdiği cevapta kullandığı, "Ben, Bu partiyi senin gibi "elinde viski kadehleriyle partime yön veren" alçakların elinden aldım ve
Halkın Partisi yaptım." cümleleride bunun en güzel delildir.
Yine çok bilinen ve CHP'lilerin, Ak Parti seçmeni için kullandığı "koyun" benzetmeside bunun en bariz örneğidir.
CHP ile birlikte hareket eden kişiler ve kurumlar en basit aykırı bir eleştiri yaptığında veya birlikteliği sonlandırdığında linç girişimine uğrayarak en ağır hakaretlere maruz kalır.
Yakın tarihte yaşanan Muharrem İnce ve Meral Akşener örneğini hep birlikte yaşadık ve gördük. Ve daha verebileceğimiz bir sürü örnek var.
Yine yakın tarihe kadar "madımak suçlusu" olarak hakaretler edilen Temel Karamollaoğlu, seçimlerde CHP ile birlikte hareket edince saygın bir siyasetçi oldu.
Kendi seçmeninden başka özellikle rakibi olan parti seçmenine asla saygısı olmayan oportünist bir siyasal harekettir.
CHP'nin bir özelliğide jakoben bir yapıya sahip olmasıdır.
CHP'de değişim tartışmaları Türk siyasetinin çok partili hayata geçişle başlar.
CHP içerisinde 1946 yıllarında başlayan değişim tartışmalarının odağını "halka gitmek" oluşturur.
1946 seçimlerine gidildiği dönemde, yıllarca milletvekilliği yapan bazı milletvekili adayları "ne yani şimdi biz seçilmek için halkın ayağına mı gideceğiz" diyerek itiraz etmişlerdir. "Halka rağmen halk için" anlayışı ile şekillen parti politikası, halka gitmeyi bir "yük" olarak görmüş, değişimi küçümsemiştir.
İşte bu anlayış tam bir jakoben parti refleksidir.
CHP'nin bir diğer özelliği ise militarist olmasıdır.
CHP, kuruluş yıllarından itibaren 25 yıl süresince askeri gücü arkasına alarak iktidarda kalmıştır.
Halkın seçtiği Adnan Menderes ve arkadaşlarına yapılan 27 Mayıs 1960 darbesinin arkasında da yine CHP vardır.
Daha sonra her 10 yılda bir yapılan darbelerin arkasında her zaman CHP'nin militaris anlayışı olmuştur.
Konuşmalarında, eğer darbeye kalkışan olursa tankların üzerine ilk ben çıkarım diyen Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz hain darbe girişiminde, seçilmiş iktidar ve Cumhurbaşkanına darbe yapılırken, hiç bir engele takılmadan tankların arasından geçip giderek belediye başkanın evinde konforla darbe girişimini TV'den izlemeye devam etmiştir.
Ve darbe bastırıldıktan sonrada FETO terör örgütünün söylemi olan "kontrollü darbe" yalanı ile adeta darbeyi meşrulaştırmak için yıllarca uğraşmıştır.
CHP, dönemsel olarak Ecevit zamanında Kıbrıs hareketi ile "Karaoğlan" şişirmesi ve son seçimlerde küresel pandemi ve savaşlar dolayısı ve emperyalist batı ve ABD'nin ekonomimizi bozmamasıyla tepkisel olarak aldığı başarılı seçimler dışında sadece kıyı şehirlerinin, zenginlerin ve lümpen solcular ile sömürge aydınları dışında halkın geniş kesiminden oy alamayan bir siyasal harekettir.
Yani sonuç olarak CHP zihniyeti, hiç bir zaman halka güvenmemiş ve onun yanında yer almamış militaris, seçkinci, jakoben ve oportünist bir anlayıştır.