Hanifi Yavaş

Aydınların Yanılgısı Abdulhamit ve Erdoğan

Hanifi Yavaş

Tarihi süreç içerisinde görülmüştür ki, ülkeyi yönetenler ile aydınlar arasında her zaman anlayış farkı ve çatışmalar olmuştur.
Yönetenler, reel politik ile hareket ederek, ülkenin içinde bulunduğu şartları dikkate alan bir yönetim biçimi tercih ederler. Aydınlar ise, sahip oldukları inanç ve ideolojinin tavizsiz bir şekilde uygulanmasını isterler.
Yakın tarihteki, Abdulhamit ile dönemin ittihat ve Terakki partisi içindeki İslamcılar ile  batıcı aydınlar arasındaki kavga tamda bu yöndeydi.
Mehmet Akif, Sadrazam Said Halim Paşa, Elmalılı Hamdi Yazır, Said Nursi, Babanzade Ahmet Naim Efendi… gibi İslamcı aydınlar İslam kaynaklı hükümlerin dosdoğru uygulanmasını istiyorlardı.
Mehmet Akif'in,
"Doğrudan doğruya Kur’ân'dan alarak ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı" şeklindeki mısraları o dönemdeki taleplerin tam karşılığıdır.
Oysa dönemin şartları içinde bunu uygulamanın mümkün olmadığını düşünen Abdulhamit Han, İslam Birliği projesi ile İslam dünyasını ayakta tutmayı önceliyordu. 
İttihat Terakki içindeki batıcı aydınlar ise Abdulhamit'in iç siyasetteki daha çok sadakat ve güven esasına dayanan idare tarzı ve atamalarını, özgürlükçü olmayan, liyakat ve ehliyetten yoksun insanlarla devleti idare ediyor şeklindeki eleştiriel yaklaşımlar ile tenkit ediyorlardı.
Abdulhamit, dış politikada uzlaşmacı bir politika izleyerek zaman kazanmak ve Osmanlı'yı yıkmak isteyen bu  devletlerin arasını bozarak yada olası bir kriz anını fırsata çevirerek aradan sıyrılmak istiyordu. Onun bu deha ile yürüttüğü diplomatik girişimleri anlamayan ittihat Terakki aydınları, pasif bir dış siyaset güdüyor diye Abdulhamit' i suçluyorlardı.
Dönemin büyük devletleri olan, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi ülkeler kendi aralarında anlaşarak “Hasta Adam” diye tarif ettikleri Osmanlı'yı hasta yatağından kaldırmadan yok ederek, mirasına konmak istiyorlardı. 
Peki bu durumu İttihatçılar içindeki İslamcılar ve batıcılar bilmiyormuydu?
Bu durumu çok iyi bilmelerine rağmen, Abdulhamit sonrasında  dair somut projeleri olmayan bu aydınların tek hedefi vardı. Sonucu düşünmeden ne pahasına olursa olsun önce Abdulhamid'i devirelim sonrasına bakarız anlayışı güdüyorlardı. 
Dünya görüşü ve ideolojik anlamda birbirine benzemeyen akımların, birlikte hareket etmelerinin tek ortak paydası vardı Abdulhamid'i devirmek. 
Bugüne geldiğimizde karanlık içindeki aydın kafaların çok fazla değişmediğini görüyoruz. 
Yakın siyasi tarihimizde, "Yeniden Büyük Türkiye, Şahsiyetli Dış Politika, Ağır Sanayi,Yeni Bir Dünya, Adil Ekonomik Düzen" gibi Erbakan söylemlerini özümseyemeyen ezik ve taklitçi aydınlar bugünde çok farklı değiller. 
Türkiye'nin geçmişte, dış politikadaki batıya bağımlı politikasını terk eden Erdoğan, Milli çıkarlarımız eksen alarak dış politikadaki bağımlılığı kırmanın çabası içindedir. Hem ABD ve AB ile hemde Rusya ve ÇİN gibi ülkeler ile ve hemde AFRİKA, ORTADOĞU ve TÜRK DÜNYASI ile birlikte yürüttüğü yeni dış politikayı günümüz ittihatçı aydınlarının anlamasını beklememek gerek. 
Erdoğan'ın batıya bağımlılığı kırmak, savunma sanayide kendine yeter bir ülke olarak, askeri anlamda güçlü olmak için izlediği sanayi politikasını anlamamakta ısrar eden ve asla taktir etmeyen bir muhalif aydın anlayışı, Abdulhamit döneminde olduğu gibi bugünde var. 
Bu ittihatçı aydın profilinin, bütçesi kısıtlı olan ülkenin imkanlarını akılcı bir politika ile verimli kullanarak, yap işlet devret sistemi ile Türkiye'nin alt yapısını tamamlayan Erdoğan'ı anlamalarını beklememek gerek. Çünkü aynı kafa Abdulhamit'in, modernleşme, sanayileşme ve kalkınma için yaptığı çalışmalarıda anlayamayarak karşı çıkmışlardı. 
Batı felsefesinin ve gelişmiş teknolojik dünyasının baskıladığı kompleksli İslamcı ve batıcı aydınlar, ideolojik ve felsefi anlamda hiç bir ortak paydaşları olmadığı halde o gün olduğu gibi bugünde bir araya gelerek ortak bir paydada buluşmuşlardır.
Erdoğan'ı devirmek. 
Abdulhamit'i, kızıl sultan ve baskıcı olarak suçlayanlar, İttihat ve Terakki iktidarının sergilediği kötü yönetim anlayışını yaşayınca pişmanlıklarını dile getiren makaleler ve şiirler kaleme almışlardır. 

Bu aydınlardan biri Rıza Tevfik'tir. Abdulhamit karşıtlığı dan pişmanlığını şu satırlar ile dile getirmiştir. 

"Pâdişah hem zâlim, hem deli' dedik, 
İhtilâle kıyam etmeli dedik; 
Şeytan ne dediyse, biz 'belî' dedik; 
Çalıştık fitnenin intibahına. 
Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz."

İslamcı aydınlar arasında pişmanlığını dile getiren bir başka aydın ise Hak Dini Kur'an Dili adlı meşhur tefsiriyle bilinen Elmalı'lı Hamdi Yazır'dır.
Elmalılı Hamdi, ilerleyen yıllarda yaşadığı pişmanlığı şu sözlerle anlatmaktadır. "Hayatımda yaptığım en büyük hata, Sultan Abdülhamid'in haline karışmamdır."

Rabbim hiç birimize ve bu millete seçimlerimiz nedeni ile pişmanlık yaşatmasın.
Amin.
 

Yazarın Diğer Yazıları