Yaşadığımız yüzyılda, özünden kopuk olan bazı kabuller nedeni ile bazı kişi ve çevrelerin kadına bakışı, dişilik ve cinsiyet üzerindendir. Bu nedenle kadın, erkeği cinsel anlamda tahrik edecek ve günaha sokacak bir araç olarak görülerek erkeklerle aynı ortamda olmasından, sesinin duyulmasına kadar her şeyi haram sayılan erkek egemen söylem altında aşağı bir varlık, hatta kimilerince şeytan olarak görülmektedir.
Bu girişten sonra konuyu anlayabilmek için biraz detaylandırmakta yarar var.
Ataerkil kelimesi kısaca ‘topluluk, aile ve düzen’ anlamına gelmektedir. Bu kelimeyi daha geniş bir ifade ile anlatmak gerekirse "Soy açısından temel olarak babayı ele alan, çocukları baba soyuna mal eden" şeklinde tabir etmek mümkün.
Yani bir diğer anlamı ile aile ve toplum yaşamında erkeği kutsayan ve onun eğemenliğini pekiştiren bir anlayıştır.
Erkeğin, aile ve toplumdaki eğemenliği fıkıh alanında özellikle kadınlar konusundaki yaklaşımlarada belirleyici olmuştur.
Ataerkil fıkıh hükümleri ile kuran'ın kadına yaklaşımı ve peygamberimiz döneminde kadının toplum yaşamındaki yerine baktığımızda çelişkileri görmek mümkündür.
Ataerkil fıkıh anlayışının ve onun İslam toplumunda yerleştirdiği kültür ve gelenek kadını her zaman ve her yerde erkeğin arkasına iten bir anlayıştır. Kadın nerede ise ikinci sınıf bir varlık olarak değer görmektedir.
Kadına bakışın bu kadar acımasız olmasının temel nedenlerinden en önemlisi, kuran öğretisi ile bağdaşmayan bir kısım uydurma yada zayıf hadisleri temel bakış açısına yerleştiren kimi din bilginlerinin içtihatlarına fazlasıyla yansımıştır.
Kadınlarla ilgili birçok fıkıh hükümlerinin kuran ve sünnete aykırı olarak, İslam alimlerinin içtihatlarına yansıdığı görülmektedir.
Kur’anı Kerim kadına da erkeğe de zevç eş demektedir. Lisan olarak zevç, bir ayakkabı çiftinin diğer yarısı demektir. Biri olmadan diğerinin ehemmiyeti yoktur. Yani ikisi birbirini tamamlar. Bu yönüyle kadın ve erkeğin birbiri arasında fark yoktur. Böylece kadın İslam’da kişiliğini ve kimliğini bulmuştur. Fakat bizim geleneğimiz kadını ikinci sınıf ve arka plana atmıştır.
Kuran'ın kadına bakış açısı her şeyden önce cinsiyetçi değil insanidir.Kadını gerek ailenin ve gerekse toplumsal faaliyetlerin her alanında erkekle rekabet eden değil, birbirini tamamlayan, yardımlaşma ve dayanışma içinde olan iki temel unsur olarak ele alır.
Cinsiyetçi olmayan kuran'ın insani yaklaşımını bizzat kuran'daki ayetler ile görmekte yarar var.
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir, O dilediğini yaratır: dilediğine kız çocukları bağışlar ve dilediğine de erkek çocukları bağışlar.”
(Şura Suresi 49)
Görüldüğü üzere daha yaratılış aşamasında kuran, kadın ve erkeği ayırmayarak birlikte telaffuz eden bir anlayış vardır.
Bi diğer ayette kadın ve erkeğin sosyal yaşam içetisinde birbirine karşı bir üstünlüğü olmadığını, asıl üstünlüğün yaratıcının koymuş olduğu kurallara uyumaktan geçtiğini anlatır.
“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek, bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız (sorumluluk bilinci ile hareket edip) duyarlı olmada en ileride olanınızdır.” (Hucurat Suresi 13)
Kuran'da suç ve cezalardan bahsedililirken kadın ve erkek arasında ayrım yapılmayarak aynı cezayı öngörmüştür.
"Zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dinini uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun."
(Nur suresi Ayet 2)
Harama yaklaşmak yada harama bakmamak hususunda yine kadın ve erkek arasında ayrım yapmayarak her iki cinsede aynı hükmü emretmiştir.
" Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır."
(Nur Suresi Ayet 30)
"Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar."
(Nur suresi Ayet 31)
Bu ayetlerde görüldüğü üzere yasaklarda ve cezalarda kuranın bakış açısı cinsiyetçi değil insanidir.Ve kadın ile erkek arasında herhangi bir ayrım yapmadan, kadın ve erkeğe eşit muamelede bulunan bir bakış açısı vardır.
Yine bireysel ve toplumsal hayat içerisindeki faaliyetlerde de kuran, kadın ve erkek ayrımı yapmaksızın her iki tarafada aynı sorumluluğu yüklenmiştir.
“Erkek olsun, kadın olsun, her kim inanmış olarak iyi fiiller gerçekleştirirse onu mutlaka güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mutlaka veririz.”
(Nahl Suresi 97).
Kuran, yaşamın her alanında kadın ve erkeğin birbirlerini tamamlamasını, yardımlaşma ve korumasını emreder.
İnsanlara yararlı olmak için yapılan çalışmalarda kadın ve erkeğe aynı sorumluluğu yüklenmiştir.Allah'a kulluk ve ibadet etmede de aynı sorumluluğa sahiptirler.
"Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir."
(Tevbe Süresi Ayet 71
Dünya hayatında kadın ve erkeği birbirinden ayırmayan Allah, ahiret hayatındada aynı sorumluluk ve ödül ile herhangi bir ayrım yapmamıştır.
"Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedî olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızâsı ise hepsinden büyüktür, işte büyük bahtiyarlık da odur."
(Tevbe Süresi Ayet 72)
Kuran'ın bu bakış açısından nasıl sapıldığını, Diyanet işleri eski başkanı Mehmet Görmez'in yapmış olduğu harika tesbitle daha iyi anlaşılmaktadır.
"Tarihsel süreç içerisinde İslam kitâbiyatında kadına dair eserleri gözden geçirdiğimizde, dinimizin genel prensiplerine aykırı, yanlış, eksik, yerleşik kültür ve anlayışların etkisinde kadın aleyhtarlığına dönüştürülebilecek yorumlarda bulunulduğu da bir gerçektir. Çünkü Ortaçağlarda tefsir, hadis, fıkıh literatüründe kadına dair yapılan yorumların büyük bir kısmı, nasların sarih delaletine dayanmaktan çok sosyo-kültürel şartlar muvacehesinde ortaya çıkan toplumsal telakkileri yansıtmaktadır. Bu durum, geleneksel olan ile İslâmî olanı, kültürel olan ile dinî olanı pratik hayatta karıştırdığımız gibi kadına dair kitabiyatımızda da karıştırmaya devam ettiğimizi açıkça göstermektedir."
Konunun daha iyi anlaşılması için peygamber ve halifeler dönemi deki bazı uygulamaları örnek verelim.
Peygamber döneminde kadınlar mescide gider erkekler ile aynı sırada sağ yada sol taraflarında saf tutarlardı.Bugün olduğu gibi ne ayrı yerlerde, ne arka Saflarda nede araya perde konulmazdı.
Hz. Osman devrinde Hz. Aişe'nin mescitte konuşma yaptığını, Cemel’de ordusunun başında olarak yönettiği ve konuşma yaptığını görüyoruz.
Şifa bint-i Abdillah’ın da Hz. Ömer’in hilafeti zamanında Medine çarşılarından birisinde görevlendirildiği anlaşılmaktadı.
Semra bint-i Nüheyk adındaki kadın sahâbinin ise çarşı pazar dolaşarak bir nevi zabıta memurluğu yaptığı nakledilmektedir.
Peygamberimiz zamanında Havle el-Attâre diye meşhur Havle bint-i Tüveyt de Medîne’de ıtr (güzel koku) satan bir hanım sahâbî olarak bilinmektedir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak konunun anlaşılması için birkaç örnek yeterli diye düşünüyorum.
Bu birkaç örnek, ilk dönem İslamın kadına bakışı ile sonraki dönemlerdeki bakış açısında korkunç farklar ve değişimler olduğu görülmektedir.
Kuran'ı ve peygamberimiz dönemi uygulamalarını esas aldığımızda, günümüz dünyasındında ki kadın erkek ayrımı ve üstünlük kavgasının ne kadar anlamsız olduğu anlaşılmaktadır.