İhsan Tarakçı’yı anlamak çok zordur…
Bu zorluk anlattıklarından kaynaklanmıyor. O’nu anlamak zordur çünkü anlattığı hiçbir söz O’nun kadar güzel olamaz!...
Bir gün sohbet ederken İhsan Ağabeyle, sakallarını sıvazlayarak, Nietzsche’nin üstün insan tanımı şudur dedi:
“Yaşadıklarını aynen tekrar yaşamak isteyen adam üstün insandır!”
Yaşadıklarını aynen tekrar yaşamak istemek…
Yaşadıklarım…
Dağılmıştım!
Kötü bir İhsan Tarakçı taklidi olmak niyetiyle değil, tamamen dağılmış bir şekilde sakallarımı sıvazlarken buldum kendimi.
Yaşadıklarımı yine, yeniden yaşamak ister miydim?
Ne yaşamıştım?...
Son iki yılda; maske/mesafe/hijyen kurallarına göre saçmalayan bir dünyada yaşamış olmanın travması üzerine üçüncü dünya savaşı teorileri havada uçuşurken insanın yaşadıklarını bir daha yaşamak istemesi…
Daha bugün Haşmet Babaoğlu Ağabey şunları yazmadı mı?
“Tabii ki esas hikâye bu değil...
Esas hikâye, başlangıçlara inanma isteğimiz...
Değişmek istiyoruz.
Berbat hayatlarımızı, sıkıntılarımızı, hatalarımızı geride bırakmak istiyoruz.
Silkelenmek, toparlanmak, yenilenmek istiyoruz.
Bunun için "başlangıç"lara ihtiyacımız var.
Bir kapıdan çıkıp diğerinden girer gibi..
Geçişlere...”
Eğer gerçekten berbat hayatlarımızı, sıkıntılarımızı, hatalarımızı geride bırakmak istiyorsak yaşadıklarımızı aynen yaşamak istemek mümkün mü?
Haşmet Ağabey bilmez ama son 20 yılda O’nunla az sohbet etmedim!
Evet, bu sefer kötü bir İhsan Tarakçı taklidi yapmayı göze alarak sakallarımı sıvazlayarak şunları düşündüm:
“Haşmet Ağabey,
Yazını okurken hayatımdaki sıkıntıları, hataları çok fazla düşünmediğimi fark ettim. Çocukluğumu, okul yıllarımı her zaman özlüyorum.
Annem, babam, kardeşlerim…
Hep sonsuz bir sevgiyle büyüdüm.
Ve Fırat Nehri gibi kadimden akan dostluklarım oldu…
Haşmet Ağabey,
Galiba ben yaşadıklarımı aynen yaşamak istiyorum!”
Sonra düşünmeye devam ederken bu sefer sakallarımı kendim gibi sıvazlıyordum!
Ben aşkı; aynen, sonsuz defa yaşayacak kadar Hümeyra tadında yaşadım…