Cemil TURGUT

Taşrada Yaşıyorsanız Kıymet-İ Harbiyeniz Yoktur

Cemil TURGUT

Ülkemizde gerek vakıf, dernek, cemiyet, sendika gibi sivil toplum kuruluşları gerekse yerel ve merkezi yönetimleri sevk ve idare eden siyasi oluşumlar, her zamanlar kendileriyle aynı atmosferde olan en yakın kişileri değerlendirirler. Bu kişiler tabir yerindeyse her zaman dört ayakları üzerine düşerler.

Söz gelimi büyük şehirlerdeki vakıf, sendika veya derneklerde görev alanların büyük bir bölümü, siyasi iktidarın nimetlerinden en çok faydalananlardır. Milletvekili, genel müdür, daire başkanı, parti genel başkan yardımcısı vs. onlar olur. Olurlar ve bir daha da tuttukları yeri bırakmaya yanaşmazlar. Artık hep onlar vardır. O yetmez sonra da çocuklarına yer yaparlar. Kendileri hasbelkader görev değişikliğine uğrar veya emekli edilirlerse çocukları hazırdır.

Yıllardır sendika başkanları ve yönetimleri, vakıf ve dernek başkanları, oda başkanları hep aynı kişiler değil mi? Partilerin siyasi yapılarına bakın MKYK ya da MYK hep aynı kişilerden oluşmuyor mu? Belediye başkanlarının çoğu bulunmaz Hint kumaşları gibi aynı kişiler değil mi?

Siyasi partilerdeki vekillere bakın bilmem kaç defadır başka kişi yokmuş gibi milletvekilleri onlar değil mi? Falan aşiretin, filan şeyhin, falan mollanın, filan hocanın, hafızın oğlu kızı torunu uzun yıllardır vekil değil mi? Milletvekili olmazlarsa da bakan yardımcısı onlar değil mi? Hemen her bakanlığın dörder tane yardımcısının olması bunu kanıtlamıyor mu? Birçok devlet kuruluşunda yönetim kurulu başkanı ya da üyesi onlar değil mi?

Bahsi geçenlerin neredeyse büyük çoğunluğu çile çekmeden, yorulmadan, koşturmadan, dava mava umurlarında olmadan ve fakat davaya tepeden hazır konanlar ve tabir yerindeyse işin kaymağını yiyenlerdir. Hasbelkader büyük kentlerde yaşayanların “sen neymişsin be abi” türünden avantajlı dünyaları aşağı yukarı böyledir.

Tabi ki herkes için söylemiyoruz bunu. Gerçekten takdire şayan işler yapan, elini değil, gövdesini taşın altına koyan bilgili, birikimli dava adamları da var. Zaten onların hatırına sabrediliyor desek yeridir.

Peki, taşrada yaşayıp dava diyerek, inanç diyerek Allah rızası diyerek sıcakta, soğukta, yağmurda çamurda, karda kışta her daim koşturanlar kim?  Memlekete, millete hizmet etmesi için davayı omuzlayıp birilerini sırtlarında taşıyarak en tepeye çıkaranlar kim? Elinde avucunda ne varsa dava uğruna harcayıp, eski model arabasıyla köy köy, kasaba kasaba mahalle, mahalle dolaşan kim?

Allah rızası, dava hakkı için gece gündüz koşturan, bir sürü insanı evinde ağırlayarak ne var ne yok ikram eden, sonra da selam bile verilmeyen ve bir böcek gibi ezilerek kenara fırlatılanlar kim? Bürokraside ya da siyasette taşradakilerin gayretiyle, sayesiyle bir yerlere gelen bilgisiz, birikimsiz ve donanımsızların böbürlenerek “küçük dağları ben yarattım” misali en tepeden baktıkları kim?

İşte taşrada yaşayan gerçek dava adamlarının hali budur. Taşrada yaşayanlar ne kadar birikimli, bilgili ve donanımlı olurlarsa olsunlar her zaman hayata bir sıfır yenik başlarlar. Elbette gözettikleri davadır, Allah rızasıdır, vatan millet sevdasıdır ancak kadir kıymet bilinmedikçe de kabuklarına çekilip zorunlu bir temaşadan başka seçenekleri kalmamaktadır.

Velhasıl taşrada yaşayanların genellikle bir kıymet-i harbiyeleri yoktur. Hele de rektör, profesör gibi akademik titrleri ya da üst düzey idari görevleri yoksa hiç kıymetleri yoktur. Onlara ulusal cemiyet ve vakıflarda uyduruktan görevler verilir. Onlara hep; davanın çilesini çeksinler, sürekli maddi manevi her şeye koştursunlar gözüyle bakılır. Yeter ki merkezdekiler bir yerlere gelsinler ve keyiflerine baksınlar.

Sonuçta geldiğimiz nokta ortada. Ülke; dava adamı ruhu taşımayan, kendi menfaatine odaklanmış beceriksiz, basiretsiz idareci ve bürokratlar yüzünden hiç olmadığı kadar kritik bir süreçten geçiyor. Liyakatli bürokratlar olmadığı için bürokrasi çözüm üretmekten aciz bundan dolayı yavaş ve hantal işliyor.

Ama gönlü kırık ama kabuğuna çekilmiş ama sonbahar gibi hüzünlü bize, yine davaya sahip çıkmak düşüyor. Zira vatan bizim, millet bizim, devlet bizim vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları