Çok değil, yirmi otuz yıl geriye gittiğimizde daha yaşanabilir bir Elazığ olduğunu en azından bu şehrin kadim mukimleri inkâr edemezler. Evet, yolları çamurluydu belki, evleri düzensizdi, araba sayısı azdı, şehrin çehresi yeni yerleşim yerleriyle değişmemişti henüz, işsizlik de vardı, fakat o günlerde esnaf helal kazancı önceler müşteriyi başının tacı yapardı.. Komşular birbirini kollar, kimin sıkıntısı varsa onun için koştururlardı. Şehrimizdeki kurum ve kuruluşlar canla başla uğraşır ve hemşerilerimizin rahat etmesi için ellerinden geleni yaparlardı.
Şimdilerde öyle mi? Mesela isteyen istediği sokağı caddeyi kanalizasyon ya da kablo çekmek için kazıyor. Caddeyi ve sokağa kum dökerek kapatıyor. Bir bakıyorsunuz herhangi bir uyarı levhası bırakmadan bir eve ya da işyerine nakliye aracı yanaşmış. Siz aracınızla geri gitmeye çalışıyorsunuz ve belki de istemeden bir kazaya sebep oluyorsunuz.
Mesela depremin üzerinden neredeyse dört yıl geçti ve fakat zarar görmüş binalar daha yeni yıkılmaya başlandı. Üstelik de günün her saatinde ve trafiğin en yoğun olduğu anlarda bu yıkımlar yapılıyor. Çoğunda da etraf tozdan ve topraktan geçilmiyor. İnsanların asbest karışımlı bu kirli havayı teneffüs ettiğini düşünün.
Oysa ilgili kurumdan izin alınsa ya da bir planlama yapılsa hem vatandaş mağdur olmaz hem de kurallara uyulmuş olur. Mesela bu işler neden gün ışır ışımaz yapılmaz. Büyük şehir belediyeleri genellikle bu işleri en az üç vardiya ile çok kısa sürelerde hallederken, bizim şehirlerde adeta saldım çayıra Mevlam kayıra cinsinden aylarca insanımıza çile çektirerek bu işler yapılmaya çalışılıyor.
Mesela şehrin ana caddesindeki bir mağazaya koca bir kamyonun yük indirmek için yanaşması ne kadar sağlıklıdır? Bu yük indirme ya da bindirme sabaha yakın saatlerde yapılırsa daha doğru olmaz mı? Buna ev taşımalarını da ekleyebilirsiniz. Bir bakıyorsunuz sokağı koca bir nakliye kamyonu kapatmış ev yüklemesi ya da indirmesi yapılıyor. Siz önlem alınmadığı için aracınızla sokağa giriyorsunuz o da ne sokak kapalı. Ya da hafriyat kazısı yapılıyor. Siz de işiniz yoksa arka arka gitmek için habire manevra yapın.
Bir başka husus da cadde ve sokaklardaki düzensiz yapılaşma. Bir tarafta söz gelimi beş katlı bina var, karşı tarafta sekiz katlı bina var. Bir tarafta farklı bir imar diğer tarafta farklı bir imar yapılaşması var. Aynı mahalle veya semtte bazı yerlerde yüksek binalara izin veriliyor, bazı yerlerde daha düşük katlı binalara izin veriliyor. Bunun bir standardı olmalı tabi ki.
Diğer yandan bir kısım siteler kafalarına göre su için artezyen vuruyorlar. Üstelik yan yana siteler olmalarına rağmen ayrı ayrı artezyen vuruyorlar. Konunun uzmanı değiliz ama plansız vurulan kuyular ciddi problemleri de beraberinde getirir kanaatimizce.
Dikkat ederseniz cadde ve sokak kazıları olsun, taşıma ve yük indirme bindirme olsun çoğunlukla hafta sonuna denk getiriliyor. Dilimiz varmıyor söylemeye ama sanki çoğu izinsiz yapılıyor gibi. Zira bu çalışmalarda ilgili kurumların işaret araçlarını çoğunlukla göremiyoruz.
Elbette bütün bunları devletin ilgili kurumları denetleyemeyebilir. Vatandaşlar olarak bizim de özellikle bahsi geçen konularda kurallara uymamız ve yapacağımız işlerde gerekli yasal izinleri almamız gerekir. Şehrin düzeninin bozulması sonuç olarak bize de negatif yansıyacaktır. Bu bakımdan kendimiz kurallara uyacağımız gibi uymayanları da ilgili kurumlara iletmemiz vatandaşlık görevimiz olmalıdır.
Sonuçta yaşadığımız şehirleri hakka hukuka riayet ederek daha düzenli ve yaşanabilir yapmamız bizim elimizde. Şehrimiz ne düzenli olursa o kadar huzurlu ve mutlu oluruz vesselam.