Bir ülkenin ilerlemesinde, gelişmesinde, kalkınmasında, entelektüel bakış açısı kazanmasında sanatın ve sanatçının rolünün oldukça önemli olduğunu ifade edebiliriz. Bu bakımdan hem devlet erkânının hem vatandaşların hem de mülki idarecilerin kısaca bütün çevrelerin sanatçılarımıza gereken önemi vermeleri doğru olandır. Tabi ki bahse konu gerçek sanatçılarımızdır.
Dikkat edilirse gelişmiş milletlerin neredeyse tamamında bilim ve teknolojiye birinci sırada, sanata ve sanatçıya da ikinci sırada önem verilmiştir. Nasıl ki bilim insanı bir milletin aklıysa, beyniyse; sanatçı da bir milletin ruhudur, duygusudur, güzelliğidir. Sanatçıdır zor zamanların, sıkıntıların, bunalımların daha çabuk geçmesini sağlayan. Sanatçıdır felaketleri, acıları, ızdırapları göğüsleyen. Sanatçı içi kan ağlasa da sanatını icra etmeye gayret eder. Beğenilmese de o bıkmadan usanmadan sanatının en iyisini yapmaya çalışır. Gün gelir cebinde parası olmaz, gün gelir cebindekini dostlarıyla paylaşır. Ve fakat sanatçıya gereken önem verilmediği için neredeyse çoğunlukla boğaz tokluğuna çalışır. Sadece yönetenler değil ne yazık ki halkımız da gerçek sanatçının pek kıymetini bilmez. Ve yine ne yazık ki ortada sanatçı diye dolaşan orasını burasını açmaktan ya da kadın gibi konuşmaktan başka meziyeti olmayanlar daha çok rağbet görüyor. Ekranlarda bunlara prim yaptıran magazin programlarının reytingine bakarsanız meseleyi daha iyi anlarsınız.
Bu konuya nerden girdiniz derseniz, geçenlerde yerel bir kanalda ilimizin gerçek sanatçılarından, medarı iftiharımız Abdullah Şekeroğlu’nun “Bir Ömür Böyle Geçti” programına denk geldim. Haklı olarak birçok serzenişte bulundu. Abdullah beyle özel bir tanışıklığım yok kendisini sadece ekranlardan tanırım. Hem yerel kanallarda hem de ulusal kanallarda birçok başarıya imza attı. Özellikle Abdülhamit dizisindeki oyunculuk performansını çok beğenmiştim. Daha birçok dizi ve filmde oynadığını kendisi de adı geçen programda dile getirmişti.
İlk kez bir hemşehrimiz ulusal kanallardaki dizi ve filmlerde oynuyordu. Elbette daha önce de bazı Elazığlılar dizi ve filmlerde oynamıştı. Ancak onların büyük bir bölümü Elazığ dışında yaşayanlardı. Tabir yerindeyse Elazığ'ın bağrından çıkarak ulusal boyutta sanatçı ünvanı kazanmış tek kişi Abdullah Şekeroğlu’ydu. Hem Elazığ insanını hem genel olarak Türk insanını çok iyi gözlemleyerek sanatına yansıtan bir yönü olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Abdullah Şekeroğlu birilerinin yanlış ifade ettiği gibi yerel bir sanatçı değil kanaatimizce. Bilakis sanatıyla yereli çoktan aşmış, adını icra ettiği sanat performansıyla ulusal sanatçı boyutuna taşımıştır.
Öte yandan Abdullah Şekeroğlu tıpkı milletimizin gönlüne girmiş diğer büyük sanatçılar gibi çok yönlü bir sanatçıdır. Yeri geldiğinde dram, yeri geldiğinde komedi, yeri geldiğinde trajedi oynayabilmiştir.
Bizler Elazığlılar olarak içimizden çıkmış bir sanatçı olan Abdullah Şekeroğlu’nun kıymetini bilelim. Biz “ Gılloalidiyatör’ü “onunla sevmiştik. Heterodoks anlayıştakilerle kardeşliğimiz artsın diye yaptığı “Düzgün” baba tiplemesini onunla sevdik. Yerel reklamlardaki yüzleri ve esprileri onunla sevdik. O nasıl ki bizi güldürmek ve düşündürmek için elinden geleni yaptıysa, biz de onu sahiplenerek, ona değer vererek, vefa borcumuzu ödeyelim derim vesselam