Cemil TURGUT

O Günleri Özlüyorum

Cemil TURGUT

İnsanın geçmişi olduğu gibi şehirlerin de geçmişi vardır. Nasıl ki geçmiş hayatımızla ilgili “ah keşke” diye başlayan cümleler kurar ve o esnada gözlerimiz buğulanır, yüzümüz alacağı en hüzünlü şekli alırsa, yaşadığımız şehrin geçmişte kalmış güzellikleri de bizi o kadar derinden etkiler. O günlere uzun bir ah çekerek büyük bir özlem duyarız.

Tıpkı aynı evde bazen şen şakrak eğlenerek, bazen acılar çekerek büyüyen kardeşler gibi, aynı mahallede bazen dargın bazen neşeli bazen kavgalı ve fakat adeta kardeş gibi büyüyen arkadaşlıkların olduğu günleri özlüyorum.

Aşağı mahalleden aldığımız ve büyük bir coşkuyla hazırlandığımız maçı kaybeder, sudan bahanelerle kavga çıkarır üstüne dayağımızı yiyerek mahalleye döndüğümüz günleri özlüyorum.

Yan yana bahçeli kerpiç evlerde bütün komşuların toplanarak neşeli sohbetler ederek pişirdiği sac ekmeği, bazlama, patila ve katmerlerin pişirildiği günleri özlüyorum.

Evlerin penceresinden karşılıklı sohbet ederek kaynanalarını çekiştiren gelinleri, az ilerdeki çeşmeye su getirmeye gitmiş kızların çeşme başında sevdiklerini konuşup fingirdemelerini özlüyorum.

Mahallenin bakkalı Hürrem amcanın sebzeyi, meyveyi birer birer kese kâğıdına doldurduğu dükkânından gelen doğal ürünlerin kokusunu özlüyorum.

Sabah namazını kılmış, caminin avlusunda sohbet ettikten sonra ellerinde doksan dokuzluk tespihleri sallayarak evlerine dönen ihtiyar, nur yüzlü dedeleri özlüyorum.

Sabahın erken saatlerinde okul harçlığını çıkarmak için başlarında simit tepsisiyle simit satan, gazan gevreği diye bağıran ya da elmalı şeker satan çocukların seslerini özlüyorum.

Neredeyse her akşam bir komşuya oturmaya gidilen günleri, mahallenin bıçkın delikanlısıyla güzeller güzeli Ayşe’nin sokaktaki yemekli düğününü, düğün için bütün komşuların elbirliğiyle maddi manevi yardıma koştukları günleri özlüyorum.

Ev sahibinin, kiracısı mahcup olmasın diye kirayı “yoksa kalaydı eliniz genişlediğinde verirdiniz” dediği ve yüzünü dönerek kirayı aldığı günleri özlüyorum.

Gece saatlerine kalmış sallanarak ara sıra narayı basan kabadayıların mahallenin bir büyüğü geçtiğinde edebinden görünmesin diye duvar dibine sindiği günleri özlüyorum.

Ptt meydanında, elindeki cam kutuya vurarak ikiye bölünmüş tadı hala damağımda olan lahmacunları ve o leziz lahmacunu satmaya çalışan ağabeyleri özlüyorum.

Kasaplar çarşısındaki kelle fırınından gelen, kırmızı toz biber serpilmiş mis gibi koyun kellelerinin kokusunun yayıldığı; tulum peyniri, bal tereyağı, ceviz, badem, dut kurusunun sıra sıra dizildiği kapalı çarşıyı özlüyorum.

Her türlü köy ürününün satıldığı, adı gibi tatlı Şire meydanını; arpa, buğday, nohut, fasulye, mısır gibi  tahılların satıldığı Buğda meydanını özlüyorum

Gece işten gelen babalarımızı görmez ve fakat sabah okula giderken yanağımızda onun öptüğü sıcaklığı hissettiğimiz günleri özlüyorum.

Annelerimizin her Pazar, ara sıra tası başımıza vurarak teştte sıcak suyla yıkadığı günleri,  üzerinde tüten buharıyla mis gibi mercimek, tarhana, erişte çorbalarının olduğu günleri özlüyorum.

Velhasıl çocukluğumu, gençliğimi, geçmişimi, annemi, babamı, kardeşlerimi, arkadaşlarımı kısaca geçmişte yaşadığım bütün güzellikleri özlüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları