Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Üreten şehir olmak

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu yazımızı 27.01.2012 tarihinde kaleme almışız… 13 yılı geride
bırakmışız!  Özelde yaşadığımız şehir, genelde Türkiye’miz için
kullandığımız yegâne ifade, “Üreten Şehir/ veya bir Ülke Olmak!”
Bu yazımızı sizlerle paylaşmak istiyorum…
Acaba dedim, ‘yazımız sıcaklığını/ veya güncelliğini koruyor mu?”
Karar sizlerin…
Bir defa şunun farkına varmalıyız, Türkiye değişmektedir… Bölgesinde
oynadığı roller değişmektedir…
Dahası, şehirler dünden bugünlere bir büyük yarış halindedir… Kendi
‘markaları’ ile tanınmanın verdiği bir büyük çabanın içerisindedir…
Türkiye ölçeğinden baktığımızda,  1927 yılında tarım sektörünün üretim
alanındaki payı, yüzde 89,6’lardadır…Sanayi sektörü, yüzde 5,6 ve
hizmetler sektörü ise yüzde 4,8’lerdedir. Cumhuriyetin ilk
yıllarındaki fotoğraf bir tarifi önümüze getirir, Türkiye tarım
toplumudur. Kırsal bir kültür hâkimdir.
1990 yılına geldiğimizde, nüfusun yüzde 50,5’leri tarım sektöründe,
yüzde 13,4’leri sanayi sektöründe, yüzde 36,1’leri hizmet sektöründe
çalışmaktadır…
Bu değişim günümüze doğru giderek kendisini fark ettirerek artacaktır;
2010 yılında istihdam edilenlerin yüzde 25,2’si tarım, yüzde 19,9’u
sanayi, yüzde 6,3’ü inşaat, yüzde 48,6’sı ise hizmetler sektöründe yer
alır…
Öyle ki, genel bir şablon vardır; Az gelişmiş ülkelerde, toplam
çalışan nüfusun yüzde 90’a yakını tarımsal nüfus özelliği taşır.
Gelişmiş ülkelerde ise tarımsal nüfus yüzde 10 civarındadır. Türkiye,
bu sürece; sanayi toplumuna doğru bir dönüşüm göstermektedir!
Türkiye'nin mevcut fotoğrafı ile birlikte, içerisinde yaşadığımız
şehre, Elâzığ’a bakmalıyız…
Türkiye’de ki, ‘göçleri’ o göçlerin yönelişini irdelediğimizde;
Sanayileşen şehirlere doğru aktığını görmekteyiz… Bunlar arasında
nüfusu bir milyonu aşan ‘metropoliten şehir’ özelliği taşıyan
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Kocaeli, Gaziantep, Konya vs.
söyleyebiliriz…
1927’lerde yüzde 75,8 olan Kırsal nüfus, 1997’lerde yüzde 35’lere
gerilemiştir… Bu değişim süreci devam edecektir…
Bu değişim sürecinde, sağlıklı bir büyüme olmuş mudur?
Maalesef, son “Van depremi” bir acı gerçeği ortaya çıkarmıştır;
“çarpık kentleşme” ülkenin en büyük sancısı olarak karşımıza
çıkmaktadır… (Tabi ki, 24 Ocak 2020 Elâzığ ve 06 Şubat 2023
Kahramanmaraş Depremleri bizleri acı gerçeklerle daha fazla tedirgin
edecekti…)
Ve günümüzde en fazla konuşulan konuların başında da, ‘kentsel dönüşüm
projeleri’ gelmektedir!
Artık şehirleşme, ‘çevre faktörü’ ile birlikte düşünülmeye başlanmıştır.
Gelelim Elâzığ’a… Selçuklu ve Osmanlı kültürünü birlikte harmanlayan
Harput’un tarihi mirasını devam ettirme azmindeki, Elâzığ! Üzerimize
düşen çok büyük görevler olduğunu söylemek isterim…
Elâzığ’ı, ‘üreten şehir’ konumuna taşımak! Bu önemli bir zihniyet
değişimini gerektirmektedir…
Geçtiğimiz günlerde bu köşemizde, “Elâzığ’a Teknik Üniversite” dedik…
Bu konu üzerinde Kanal-23 TV’de, iki programımız da oldu…
Bu şehirde, Üniversite ile Sanayi işbirliğini maksimum seviyelere getirmek…
Teknoloji, her sektörde, ‘önemli bir ayak’ görevini yapar!
Mühendislik bilimi olmadan, o bilimin kazanımları olmadan, ‘teknolojik
kalkınma’ sanayi ötesi bir gelişme düşünemezsiniz… Bir bakıma; çevreyi
de, gıdayı da, ziraatı da, endüstriyi de vs. mühendislik bilimi
içerisinde düşünebilirsiniz… Bu düşünceyi, şehrin kalkınmasını
tetikleyecek ‘sektörlere taşımalıyız’
Ekonomik faaliyetleri, üç büyük grup içerisinde tasnif ederiz.
Tarım Sektörü; Tarım, hayvancılık, ormancılık vs.
Sanayi Sektörü; Endüstri, madencilik vs.
Hizmet Sektörü; İnşaat, ticaret, turizm vs.
Bütün bu perspektiften Elâzığ’a bakalım; Elâzığ, her üç sektörde de
kendi ‘markalarını’ üretecek bir alt yapıya sahiptir… Yıllarca, bu
köşemizde; ‘doğal gıda ürünleri fuarı’ dedik!
İnsanlar artık, ‘katkı maddelerinden’ kaçıyor!  Doğal ürünlere yöneliyor…
Elâzığ’da, bu kültür var… Bu kültürü, ‘üretici normlarda’ düşünmeliyiz!
Dünya standartlarında, ‘projeler’ geliştirmeliyiz…
Elâzığ’da, Üzüm başta olmak üzere, ‘meyve’ en canlı sektör haline gelebilir!
Bütün bu sektörlerde, ‘kendi kendisine yeten bir ekonomiyi’ değil;
Ürettiğini, ‘yeni pazarlar’ arayarak, dışarıya satan’ ve özellikle de,
‘katma değer’ kazandıran bir sektör kimliği kazandırmak…
Malatya, ‘kayısı’ ile dünya pazarlarına açılmıştır…
Elâzığ, ‘üzüm’ ile dünya pazarlarına kendisini niye taşımasın!
Sanayi Sektörü dedik değil mi? Elâzığ, pekâlâ bir ‘sanayi şehri’ olabilir!
Burada, bir tabuyu da ‘yıkmamız’ gerekiyor!
Mühendislik kafasıyla baktığımızda, ‘olmazları da…’ beraberinde yenersiniz!
Elâzığ’ı sadece bir eğitim, bir sağlık, bir turizm şehri görmek te yanlıştır!
O yanlış/veya onun gibi tabu haline getirdiğimiz yanlışlardan da
kendimizi kurtarmalıyız!
Elâzığ’ın tarihi Harput şehrinden ‘Tekstil Sektöründe’ günümüze
taşıdığı belli birikimleri var.
Cumhuriyet Döneminin belli kazanımları var. O kazanımlarla yürümeliyiz.
Elâzığ bilhassa krom ve mermer yataklarıyla dünyada sayılı iller arasındadır…
Özellikle mermerde, sanayicimiz dünyadaki bütün fuarları yakından
takip etmektedir. Bu nedir, sürekli ‘sürekli kendini yenilemedir’
Özetle şunu söylemek isterim; Elâzığ, gerek yetişmiş insan unsuru
açısından… Gerekse, mühendislik ve akademik kültür bağlamında… Ve
özellikle de, ‘zengin alt yapı kaynaklarıyla’ belli standartları
yakalamış bir ilimizdir. Elâzığ’ın belki de, diğer illere nasip
olmayan ‘kültürel zenginliği’ iç dinamiklerini daha da
güçlendirmektedir.  Yazımızın başında da ifade ettik; Elazığ üreten
şehir olmalıdır… Bu güçlü potansiyel mevcut!”
2012 yılının Ocak Ayında, ‘soluklandığımız şehir…’ Acaba diyorum,
kaleme aldığımız bu yazımızdan 13 yıl sonrasında; 2025 yılının Ocak
ayında Elâzığ Şehri için neler söyleyebiliriz?

Yazarın Diğer Yazıları