Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Sosyal Medya

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Sosyal Medya ile ilgili ilk sözüm şu olacaktır; 
Sosyal Medyayı, içerisinde yaşadığımız şehir, vatan coğrafyası, gönül coğrafyamız olarak, 
“İlim, Hikmet, İrfan, Marifet Ocağına...” dönüştürelim. 
Kalplerin, gönüllerin, aklıselim yüreklerin buluştuğu kanaat mektebine dönüştürelim!
İnancımız bizlere ne buyuruyor, “aranızda selamı yayınız!”
“Önce selâm, sonra kelâm…” diyoruz! Birlik ruhunu tutuşturacak bir özleme ihtiyaç var.
İşte, o özlem nedir, “bir akıl, bir yürek, değerlerle bütünleşen bir paydaş…” olabilmek!
Sosyal Medya da, sıklıkla neleri paylaşırız!


“Doğum Günlerini…” Bu çok güzel bir gelenektir. 
Birbirimize, “sağlık, esenlik, huzur, güven, ihlas…” dileklerine bulunmak!
Bu dilekler, “Hak katında bir duadır, birbirimizle selâmlaşmadır’”
Birbirimizle, ‘acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşmak…’ bir erdemliktir.
Sıklıkla kullanırım, “tebessüm sadakadır!”
Birbirimize tebessüm edeceğiz. Birbirimize, ‘hayır ve ihlaslı dualarda…’ bulunacağız!
İnancımız, “içinizde hayrı söyleyen bir topluluk bulunsun!”
İbrahim Suresi 24. Ayette ne buyruluyor;
“Gördün ya, Allah nasıl bir temsil yaptı;
Hoş bir kelime olan tevhid ve şehadet (iman) kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca benzer.”


Birbirimize, ‘güzel sözlerle…’ kalbi, hasbi, hoş bir sedayla yakınlaşacağız!
Bizim inancımız o kadar yüce, bir o kadar Ulvi ki, “ikrah ettirmeyiniz!” buyuruyor.
“Kolaylaştırın,  güçleştirmeyin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Birbirinizle ihtilafa düşmeyin!”
Birbirimize, ‘güven vereceğiz’ Birbirimizle, ‘istişare edeceğiz’ 
Sıklıkla tekrar ediyorum, “sosyal medyayı coğrafyamıza sevgi, saygı, güven, istikrar okulu yapalım!”
“780 bin km2 vatan coğrafyasında; 83 milyon insanımızın barış ve huzuru…” nedir biliyor musunuz;?
20 milyon km2’yi bulan Gönül Coğrafyamıza katkıdır…
Ta, Dalmaçya Kıyılarından başlayarak Çin-Hindine kadar uzanan coğrafyanın insanı,
İnanınız, ‘yüreklerinde Anadolu…’ der. Büyük Türkiye idealinin kökleri, Anadolu’dadır.
“Milli Şuur!” diye bir kavram vardır. 
Şuur sözlükte, “Kendi varlığından haberi olma”
“Anlayış, idrak, vicdan, Hiss-i zahirle duymak”
“Bilmek, idrak etmek, bilinç”
“İnceliklerini iyice idrak etmek”
Şuur, vicdanlara seslenir / vicdanların hür ve doğru sesidir;
“Makamı kaybedersen üzülme!
Güneş de her sabah doğar ve akşam batar”
Seyit Ahmet Arvasi’nin şu veciz sözüne kulak verelim;
“Şaşarım insanların haline,
Geçimi maaştan, şifayı ilaçtan bilirler!”
Böyle bir şuur,  ‘toplumun infilakı…’ demektir. Şuur,  sadece; ‘hakka yöneliştir’
Şuurlu toplum, kendini büyük ideallere hazırlayan toplumdur!
O idealler gerektiğinde; “sabrı, sükûtu ve çileyi öğretir!”
Yunus’un dili, Mevlana’nın yüreği olabilecek bir şuur…
Ahmet Yesevi’den Ahi Evran’a süzülerek gelen ilim, hikmet ve kardeşlik şuuru…
“El- Hakir, El-Fakir!” imzasıyla tevazuda kanatlanan Mimar Sinan’daki, Erdemli Şuur…
“Mizahı ile âleme ders veren…” Nasrettin Hocadaki, tefekkür şuuru…
Sosyal Medya’nın marifetiyle,  ‘gönülleri inşa edelim’
Ne toprağın, ne de gönülleri çoraklaşmasına fırsat vermeyelim…
Birbirimizle, ‘dağlar gibi, nehirler misali…’ kenetlenelim!
Gözyaşlarımızda bile vakar olsun! Her sözümüzde edep dersi bulunsun.

SİYASET
Siyasetin verdiği nimetten, külfet çıkar 
İhtirasın serdiği topraktan, afet çıkar 
Kâinatta raksıdır, sebepler marifetin; 
Hamiyetin derdiği nebattan, ülfet çıkar…

AKİF’İN NAZARINDA
Akif’in nazarında öyle bir nesil ki, Asım… 
Düşürmeyecek asla, kendi kültürüne hasım 
Medeniyet irfandır, şol kaynağında marifet 
Ahlak ve şeciyeye rağbet her yirmi dört Kasım! 

BİR DELİ…
“Bir deli, bir kuyuya taş atar”
Fesat, bir söze binbir yalan katar 
Kaynatırlar kazanı, yalan söze; 
Utanmaz! . Şehrin ikbalini satar. 

HÜKÜMET OLUNUR
Hükümet olunur, iktidar olmak mesele 
Çobandan sorulur, sürünün hali mesele 
'Her cemaat emirinden sual edilecek' 
Mahkeme-i Kübra olunur, hesap vermek mesele

BİR ÇEKİRDEK TANESİ…
Bir çekirdek danesi, koca cüsse onda 
O heybetin altında, ilahi sır onda 
O daneden fışkırır, afakî güzellik 
Tat, lezzet, letafet; can emaresi onda…

İLİM…
İlim, Müslüman’ın yitik malı” denildi 
Akılsız baş, ‘bedenin hamalı’ denildi 
İbret almayana, şu dünya zelil-rüsva 
Amelsiz ilim, hiç olmamalı denildi…

ÇAĞ OYNADI…
İlmin hikmet gözesinden ‘çağ...’ oynadı 
Çer-çöp haline gelince, ‘bağ...’ oynadı 
İlahi! Her tecellide nur ayetin; 
Bir çığ düşünce yerinden ‘dağ...’ oynadı

İSTANBUL…
İstanbul'u bölüyor ki, sel yatağı bula 
Engelleri çözüyor ki, çöl otağı kura 
Yedi tepe üstüne çöken dalgalar; 
Kıyılara vuruyor ki, göl batağı ola! 

GÖNÜL KÖRLÜĞÜ
Başıboş bırakılmış, sürüye dalıp gitme 
Kaptansız gemi batar, sakın aldanıp gitme 
Bizi korkutan körlük, göz değil, gönül körlüğü; 
Bulunduğun yeri gör, fazla ileri gitme! 


 

Yazarın Diğer Yazıları