Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Okulum…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Belli bir yaşa geldik… Ayağımız çok defa taşa da takıldı…

Hayatınızda, onlarca hikâyeler…

O hikâyeler, sizlerin romanı oluyor.

Her insan hayatı bir romandır, diyoruz!

Hafızanızda en fazla yer eden nedir derseniz?

Öncelikle, ‘çocukluk yıllarımız…’

Evimiz, hanemiz… Gözlerimizi dünyaya açtığımız ilk yuvamız!

Anne, Baba, Kardeşler, yakın akrabalar… Aksaçlı bilgeler… Büyükleriniz…

Aileden sonraki adımınız, şüphesiz ki, ‘Okul Yıllarınız…’

Dile kolay; İlk, Orta, Lise, Üniversite Yılları…

İlkokuldan itibaren, okuduğumuz mekânlar, öğretmenler, sınıflar, kara tahtalar;

Tozunu yuttuğumuz tebeşirler, silecekler, sıralar, öğrenciler…

Gün boyu ayakta, nefes nefese, büyük bir heyecanla ders anlatan öğretmenler…

Derse ne kadar ilgiliyiz… Gözleriyle her birimizi nazar etmekte…

Aralıklarla dikkat çeken ifadeler… Fıkralar, hikâyeler, tebessümler…

Sorular… Sorular… Sorular…

Bazılarımız için derste parmak kaldırmak, sorulara cevap vermek yarışı…

O yarışı severdim! O sevgimiz bizleri derslere dikkat kesilmemize de sebep oluyordu!

Bizim okuduğumuz yıllarda, ‘sınıflar oldukça kalabalıktı…’

O sebepledir ki, derslere katılımda zorlaşıyordu!

Kalabalık sınıflarda, öğrenciden çok, ‘öğretmenlerin zorluğu…’ daha fazlaydı!

Öyle ki, öğrencilerle bire bir ilgilenemiyor…

Sınıftaki, her öğrencinin derse katılımı da zorlaşıyordu…

İlk bir ay içerisinde sınıfların başarılı öğrencileri göze çarpıyordu…

1970’li yıllarda, “takdir ve teşekkür alan öğrencilerin isimleri…” mahalli gazetelerde yayınlanırdı.

O yılların, Turan ve Uluova Gazeteleri karnelerimle birlikte dosyalarım arasındadır.

Bizim yıllarımızda, ‘okulların sıcaklığı…’ bizleri cezbeden bir havası vardı…

O tabii sıcaklıkla; sınıf ve de sıra arkadaşlarımız oldu…

O sıcaklıkla öğretmenlerimizi tanıma fırsatımız oldu…

Okul içerisinde, ‘sosyal ve kültürel faaliyetlere katılımı…’ seviyorduk.

Öğretmenleri kendimize, ‘rol-model…’ olarak seçiyorduk!

Öğretmenin sınıf içerisine girişi, kürsüye oturmaları, kısa bir yoklama alması,

Sınıfı moralize edecek üç-beş kelam etmeleri, jestleri, mimikleri, dersi anlatımları…

Özenle dikkat kesilirdim…

Daha lise yıllarında, ‘iyi bir öğretmen olma idealim…’ vardı.

Gazi Caddesinde şöyle bir turladığımızda, ilk gözlerimize,

Camekâna asılı, “Turan Gazetesi…” ilişirdi.

Dikkatimizi çeken haberleri okur,

Özellikle şiirleri ve de köşe yazılarını birkaç defa sindirerek okumaya gayret sarf ederdik.

Lise yıllarında en sevdiğim dersler, “Matematik, Türkçe ve Tarih…” oluyordu!

O yıllarda, “yeşil kaplı bir şiir defterimiz…” yanımızdan eksik etmezdik.

İlk yayınlanan şiirim, Kıbrıs Barış Harekâtı… O heyecanı yüreğimizde hissederek yazmıştık.

1974 tarihinde, Arapgir Postası Gazetesi’nde yayınlanan ilk şiirimiz oluyordu.

Ve daha sonraki yıllarda, ‘İstanbul Basınında…’ haberlerimiz ve yazılarımız yayınlanacaktı!

1978 yılından itibaren de, Elazığ Turan Gazetesi’nde, ‘ilk köşe yazılarımız…’

Evet! Bazen yalnız kaldığımda, ‘okulumu…’ düşünürüm!

Hala rüyalarıma giren, ‘sınıflar, dersler ve en zorlu olan da imtihanlar…’

Her Okul, başlı başına birer, ‘kimliktir…’

Milli Eğitim Tarihimizin çok önemli; ‘ana unsurlarıdır’

Elazığ Şehrini en fazla, “24 Ocak 2020 Elazığ Depremi sarstı…”

Birçok okulumuz, ‘orta veya ağır hasarlı olması sebebiyle…’ yıkıldı!

Tekrar ediyorum, hayatta en fazla hasretini çektiğim, ‘çocukluk yıllarımız…’

O yılların, ‘bazen nefeslendiğim sessiz ve duru yıllarım’

Ve hasreti hala burnumda tüten, ‘okul yıllarım…’

Atatürk Ortaokulu, Elazığ Ortaokulu, Elazığ Atatürk Lisesi…

Mezun olduğum Elazığ Ortaokulunda, ‘1978 yıllarında dışarıdan derslere de girdim…’

Bir dönem öğrencisi olduğunuz okulda, öğretmenlik yapmanın heyecanı!

Sadece şunu ifade edeyim, “okulumu sevdim…” hiçbir zaman unutmadım… Unutamam da…

Hangi illeti istersiniz derseniz, “sevgi illeti…” O illetin müptelası olabilmek!

Aile, Okul ve Çevre… Bir ömre bedel, ‘kültür dokusu…’ oluşuyor.

1970’li yıllarda, ‘mahalle…’ vardı!

Mahallenin bakkalı, berberi, fırını, kasabı, kahvesi…

Ve oturduğunuz mahallenin camisi…

O kürsülerden kimleri dinlemedik ki… Sesleri hala kulaklarımızda yankılanır

Sokaklarıyla beraber sizleri bağrına basan sımsıcak bir iklime sahip…

Mahalleli bilir birbirini… Can kardeş gibiler…

Dün mahalleme gittim… O kadar değişmiş ki… Aman Allah’ım…

Yükselen binalar… Onlarla birlikte sanki ‘ruhunuzu daraltan sokaklar…’

Birbirini tanımayan yüzler… Ürkek ve de yorgun bakışlar…

Beton duvarlar arasında, sokağın kokusunu alamayan çocuklar…

Daralan sokaklar dedik ya; ‘sosyal hayatın daraldığı…’ mahcup sokaklar!

Düşünüyorum da, bu daralan iklimde; ‘ne spora, ne musikiye, ne de folklora…’

O eski muhabbetimiz de kalmadı… Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları