Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Narin cinayeti...

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Narin cinayetinin üzerinden bir aya yakın bir zaman geçti…
Suçlu bir türlü ayağa kalkmıyor!

Haftalarca Narin’in Köyünden canlı yayınlar yapılıyor
Bir yerde mazlum varsa, elbette o yerde, ‘zalim de…’ vardır.
Öylesine garip ve girift bir senaryo ki, bizlere Bakara Suresinde
67.nci ayetten 74.ncü ayete kadar mutlaka okumamız gereken ibret dolu
bir vakadan haber veriyor.

Ders ve de ibret almak için bu ayetleri birlikte okuyalım.

“Yine bir zaman Musa kavmine; “Şüphe yok ki Allah, size bir bakara
(bir sığır) kesmenizi emrediyor!” demişti. (Onlar:) “Bizi alaya mı
alıyorsun?” dediler. (Musa:) “(Ben) öyle cahillerden olmaktan Allah’a
sığınırım! ”dedi. Bakara, 67)
“(Onlar:) “Bizim için Rabbine duâ et de, onun nasıl bir şey olduğunu
bize iyice açıklasın!” dediler. (Musa) şöyle dedi; “Muhakkak ki O
(Rabbim) buyuruyor ki; ‘Doğrusu o, ne yaşlı ne de genç, bu ikisi arası
orta (yaşta) bir sığırdır.’ Artık ne emrolunuyorsanız yapın!” (Bakara,
68)

“(Onlar bu defa:) “Bizim için Rabbine dua et de, onun renginin ne
olduğunu (da) bize açıklasın!” dediler. (Musa) şöyle dedi; “Şüphesiz O
(Rabbim) buyuruyor ki; ‘Doğrusu o, rengi sapsarı, bakanların hoşuna
giden bir sığırdır’” Bakara, 69)

“(Onlar tekrar şöyle) dediler; “Bizim için Rabbine duâ et de, onun
nasıl olduğunu bize (iyice) açıklasın! Çünkü bize göre sığırlar
birbirine benziyor. Eğer Allah dilerse, biz elbette doğruyu bulan
kimseler oluruz.” (Bakara, 70)

“(Musa şöyle) dedi; Şüphesiz O (Rabbim) buyuruyor ki; Doğrusu o, ne
boyunduruğa koşulup yeri süren, ne de (su taşıyarak) ekin sulayan bir
sığırdır. Kusursuzdur, alacası yoktur.” (Onlar:) “İşte şimdi gerçeği
getirdin!” dediler. Bunun üzerine onu (bulup) kestiler, (fakat) nerede
ise bunu yapmayacaklardı” (Bakara, 71)

“Hani bir zaman siz, bir kimseyi öldürmüştünüz de, onun(katili)
hakkında birbirinizle münakaşa etmiştiniz. Hâlbuki Allah, gizlemekte
olduğunuzu hakkıyla ortaya çıkarıcıdır.” Bakara, 72)

“Bunun üzerine: “Boğazladığınız sığırın) bir parçasıyla ona (o ölüye)
vurun!” demiştik. Allah, ölüleri işte böyle diriltir ve akıl
erdiresiniz diye size ayetlerini gösterir!” (Bakara, 73)

“Sonra bunun ardından kalpleriniz yine katılaştı; artık onlar taş gibi
veya daha katıdırlar. Hâlbuki taşlardan öylesi vardır ki, ondan
nehirler fışkırır; onlardan öylesi de vardır ki, yarılır da ondan su
çıkar. Hem onlardan öylesi de vardır ki, Allah korkusundan düşüp
yuvarlanır! Allah, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.” (Bakara,
74)

İnancımız, Allah’dan başka kimselere kulluk etmeyin buyuruyor. Ve hele
öyle ki, ‘zalimin zulmüne ortak olmayın’ Şu fani âlemde/ veya dünya
da, ‘insanlığa kötü bir çığır açmayın’

İnancımız bizlere, ‘yüksek bir ahlakı, adaleti, ilmi, marifeti, hayır
ve hasenatı tavsiye ediyor’
Önceliklerimiz neler olmalıdır? İffetimizle yaşamak, kara bir leke
getirmemek… Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara iyilikte
bulunmak. İnsanlara, ‘güzel söz söylemek’ edebi, adabı ve haddi
aşmamak…

Küçük bir köyde işlenen Narin cinayeti/ veya o cinayet üzerindeki
ihtilaflar, beyanlar bizleri düşündürdü!

Nisa Suresi 93.ncü ayette şöyle buyrulur; “Kim bir mü’mini (katlini
helâl sayarak) kasden öldürürse, artık cezası, içinde ebediyen kalıcı
olarak Cehennemdir; hem Allah ona gazap etmiş, ona lâ’net etmiş ve onu
için (pek) büyük bir azab hazırlamıştır!”

Bir mü’minin kin ve düşmanlık beslemesi bütünüyle, insafsızlıktır…
Ülkemizde yıllar itibariyle arta gelen cinayetler bizleri elbette
ürkütmektedir… İçerisinde yaşadığımız durum/ veya ahvale vicdanen
sadece rahatsız mıyız? Vicdanlarımız kan ağlıyor…

Hadis, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de
iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi
seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.”

Bizlerin en büyük eksikliği, ‘tefekkürdür’ Derinliğine hakikat ilmine/
veya o ilmin marifetine kendimizi veremiyoruz. Efendim, bir türlü
‘nefis duvarlarını yıkamıyoruz’

Bir türlü, Orta/ veya vasat yolu kendimize ilke/ veya düstur olarak
alamıyoruz. Mutlaka, ‘aşırılıklara’ kaçıyoruz. Sadece, kaçmakla
kalmıyor, ‘tevazuu da/ veya hoşgörüyü de…’ terk ediyoruz.
Bütün mesele kendi, ‘yaratılış fıtratına dönmektir…’

Zulüm elbette yanan ateştir… O ateş gün gelecek, ‘kendi sarayını da…’
yakacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları