Nasihatimdir, aman ha! Nasihatimiz dinlene, ihmal edilmeye!
Ne olur, “ahde vefa” gösteriniz; ecdada; ecdat hatıralarına;
“Sıla-ı Rahim…” yapınız! Kahramanlarınızı seviniz.
Birer gül gibi koklayın onları!
Milletler, kahramanlarıyla yaşar...
Onları sakın ha, öldürmeyiniz!
Yüreklerinizde her biri eserleriyle yerleşsin!
On altıncı asrın ruhuna dönüp bakın;
Fanusun yüzleri gibi dört yana/ dört iklime saçılmış ışıkları
Nağmeleri büyümüş nağralarla! .
Taşa şekil verirken Sinan,
Selimiye tahtı oluyordu, bütün gönüllerin.
Baki’nin ruhuyla, devlet kuşu konarken mısralara!
Ziğvatoruk şahadet ediyordu,
O esrarlı nağmelere top sesleriyle! .
Belki de, o esrarın bestesinde;
Itriler, Dede Efendiler tebessüm edecek
Ebu Suutlar, asrı nakış nakış dokuyacaktı.
Bunlar hikâye değil,
Ufkumuzu besleyen Anka Kuşları
Âlimlerin sırtında, bir devrin taşındığı yokuşlar! .
Devlerle büyüdü masallar,
Hayallerimizi süsledi hikâyeler,
Bir tarih gibi ruhumuzu okşadı, destanlar...
Hala muhtacım; O masallara, O hikâyelere,
Muazzam ve mualla kökleri olan,
Asırlarımın, asımlarımın nesillerinin,
Yüreklerine su serpen efsanelerine
Destan yazmak istiyorum;
Kahramanlar büyülesin bütün satırları! .
Ülkemin bütün sathında büyüsün...
Gül nesli, laleler olsun, gönlümüzün sultanı! .
HARPUT’U KONUŞMAK!
Harput’un fethi, bir büyük zafer, 1071 Malazgirt Zaferinden hemen sonra.
1085 tarihinde Çubuk Bey tarafından fethedilecekti!
İstanbul’un fethinden 368 yıl önce…
Bir büyük emir, Belek Gazi Harput’u, “Kartal Yuvası” yapmıştır.
Bu büyük emir, Anadolu’nun Türkleşmesinde
Ve doğudan gelen göçlerle yeni iskânların açılmasında gayretleri büyüktür.
Ve özellikle Haçlı seferlerini başlatan batıya gösterdiği direnci dillere destandır.
Urfa Kontu Josselin de Courtenay’ı, Kudüs Kralı Baudoun’i mağlup ve esir ederek,
Harput’a hapsetmesi tarihinde seyrini değiştirecekti…
“Sırtımı dayadım Kayabaşı’na,
Bir gün batımında seyrine daldım…”
Gönül coğrafyamı tefekkür ettim!
Mekânlar, makamlar dile geldiler…
Bu bir söz sohbeti değildi, Hal sohbetiydi…
1085-Fetih tarihinden sonra ‘esaret yüzü’ onun ezikliğini şükürler olsun ki, yaşamamış şehir!
Harput’u konuşmak bir bakıma, 20 milyon km2’yi bulan ‘gönül coğrafyamın’ dile gelmesiydi…
Harput, Anadolu’mun aynasıdır, Maneviyat zırhıdır…
MAKAMLAR MEKÂNLAR DEDİK…
Harput’ta Selçuklu ve Osmanlı mimarisi içiçedir…
Ulucamilerde, ‘fethin mührü’ vardır!
Kubbelerde ise, ‘cihanşümul bir dil’ okursunuz…
İçindeki putları yıkan, Ulu’l Emre itaat eden,
Tarihin efsanevi şehri, Harput…
Sadece Elazığ’ın mı? Hayır!
Coğrafyanın, ‘Açık Hava Müzesi’ hüviyetinde…
Tefekkür dünyamın izdüşümünde!
Şehitlerin, Sadıkların, Sıddıkların…
Evliyanın, Âlimlerin, Ariflerin…
Yol durağında, ‘efsunkâr nazarlar…’
Sizleri kendisine cezbeder!
“Ahiyan-ı Rum’un” ilk durağından,
Mevlana gönüllü ‘nefesler’ geçti!
Lale, sümbül, ‘Tebriz’i güller’ açtı!
Şiirin ahenk bulduğu makamlar,
Bu diyarda ‘Hoşseda’ olup geçti!
KÂİNAT ÜŞÜMEKTE
Bir tılsımlı denizde, dalgalar pupa yelken
Vücudum zerre zerre beynimden solumakta
Huzuru çimlendiren erenler bahçesi
Bütün güzellikleri zamana içirmekte…
Zamanki kanatlanmış bin bir kuş misalinde
Şairlerin dünyası masallar devşirmekte…
Erenler dergâhında, Somuncu Baba derler
Elinin yoğurduğu, nefesi pişirmekte! ..
Işığın raks edişi yağmurlara dolanmış
Süzülürken damlalar renkleri emzirmekte
Gözlerim bunalırken çıkılmaz zirvelere
Buz tutmuş yüreğinden yol verip geçirmekte
Gecemi dinlendiren semanın altın tası
Kandil kandil yüzerek sevgiler uçurmakta
Uçun uçun dalgalar; köpükten alevlerle
Yüklenin buzdağına, kâinat üşümekte…