Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Kıbrıs'ta hata kabul edilemez

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Basınımızda o kadar yer almadı ama neticeleri itibariyle, ‘vahim’ diyebileceğimiz gelişmeler yaşandı!

“Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Güney Kıbrıs’ta, “Büyükelçilik Açmaları…” bizlerde büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştır.

Nahcivan Anlaşmasında, “teşkilatın temel amaç ve görevleri şu şekilde ortaya çıkıyordu!”

“Taraflar arasında karşılıklı güven ve dostluğun güçlendirilmesi… Dış politika konularında ortak tavır alınması… Tüm ortak çıkar alanlarında etkili bölgesel ve ikili iş birliğini teşvik etmel… Üye ülkeler arasında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirmek…”

Bu bağlamda yıllarca, Azerbaycan-Türkiye Devletinin birlikte kullandıkları bir kavram vardı;

“Bir millet, iki devletiz…”

Türk Devletler Teşkilatının birlikte oluşturdukları, ‘Bayrak Tasarımını…’ incelediniz mi?

“Bayrağın tasarımı üye ülkelerin bayraklarında bulunan unsurların bir araya getirilmesi ile oluşuyor. Azerbaycan bayrağının yıldızı, Kazakistan bayrağının rengi, Kırgızistan bayrağının güneşi ve Türk bayrağının hilâli kullanılıyor!”

Böylesine ideal bir yolculukta, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın, Güney Kıbrıs Rum Kesiminde Büyükelçilik açmaları, ‘benim yüreğime bir ok gibi saplandı…’

Bir ömrü, Türk Dünyasına adayan, “Destanların Efendisi” Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Kıbrıs ile ilgili şiirinin dikkatle okunmasını arzu ederim;

“Kıbrıs’tan çık…” demiş, AT’a karşılık

Bir filo istiyor yat’a karşılık

Derim ki bu iltifata karşılık;

Sen küheylan mı sandın himarını?

Al atını istemem timarını.


Bu nazlar, cilveler, bel kıvırmalar…

Sonra durup durup tuz kavurmalar

Eşelenip toz-duman savurmalar…

Çekmezsen ağzının fermuarını

Al AT’ını, istemem tımarını.”

Avrupa sürekli, ‘tuzak kuruyor’ Hinliğini/ veya cinsliğini bırakmıyor, bırakmazlar da efendim!

Onlar büyük bir tuzak peşindeler… O tuzağın içerisine Türkiye’yi çekmek istiyorlar…

Suriye ve Kıbrıs, Anadolu için neden o kadar önemli?

Sadece bir kelime ile ifade etmek isterim, “Akdeniz’in Güvenliği…” O güvenlik, öncelikle de, Türkiye açısından önemlidir. Kıbrıs’ın tarihini/ veya Akdeniz üzerindeki , ‘konumunu…’ iyi bilelim.

Allah korusun, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki, ‘güvenlik şemsiyesi kalktığında…’ bölge de, “2.nci bir Gazze felaketi…” zuhur eder.

Şunu gayet iyi biliyoruz, Kıbrıs’ta Denktaş ve arkadaşlarının verdiği tarihi mücadele; “Anadolu’da Kuvayı Milliye Hareketinden örnek alınmıştır!”

Kıbrıs Barış Harekâtının, 51. Yıldönümündeyiz. Yıllar su gibi akmış! Yarım asrı geride bırakmışız!

Bu harekâtın ismine, “Barış ve Huzur Harekâtı” demişiz!

Kıbrıs Barış Harekâtıyla; Kıbrıs Türk’ü, bir büyük “katliamdan” “ENOSİS” gibi, “Kıbrıs’ın Yunanistan’a İlhakını” önlenmiştir. Bir bakıma da, Akdeniz’in güvenliği sağlanmıştır.

Geçmişe yolculuk yapalım! Tarihi bir daha okumaysa çalışalım. Kıbrıs’ta, 1963 Kanlı Noel’i unutulmadı!

ABD Başkanı’nın 5 Haziran 1964 tarihli, İltifattan tamamen uzak, O kaba ve taassup kokan, “Johnson Mektubu” da unutulmadı! AB’nin, “Kıbrıs Dayatmaları” da unutulmadı!

Tıpkı İnebahtı Bozgununda olduğu gibi, Gemilerimiz yakılmış, maddi kaybımız büyüktür.

Sokullu’nun tarihe geçen o muhteşem ‘derya manası’ sözleri;

“Onlar bizim gemilerimizi yakmakla, sakalımızı tıraş etmişler; Biz onlardan Kıbrıs’ı almakla, kollarını kesmişiz… Tıraş edilen sakal bir daha ve daha gür olarak yerine gelir, Ama kesilen bir kol bir daha yerine gelmez!”

Kıbrıs Ada’sı, coğrafi yapı olarak incelendiğinde; Anadolu’nun bir parçasıdır!

Türkiye’ye 65 km uzaklıkta… İsrail’e, 267 km, Mısır’a, 418 km, “Yunanistan’a ise 965 km uzaklıktadır!” Kıbrıs tarihinde hiçbir zaman, “Rum Adası” olmamıştır!

Bu tarihi realite değişmeyecektir de! Kıbrıs’ta, İslam Fütuhatı vardır; Peygamberimizin halası, “Ümmü Haram’ın makamı” oradadır.

1571 yılında fethin sembolü, “Selim Camii” oradadır. Kıbrıs, 1571 tarihinde, Sultan Selim Döneminde fethedilir… Kıbrıs’ın Fethini, Hz. Muaviye Dönemine kadar götürebiliriz.

Kıbrıs’ın önemi nerede başlıyor; Stratejik Konumundan!

Türkiye’nin güvenliği açısından Kıbrıs Adası o kadar önemlidir ki; Kıbrıs Adası’nın sahiplerinin değişmesiyle birlikte, “Akdeniz’de hâkimiyetin sahipleri de…” değişmiştir.

Bizler Kıbrıs’a, “Yavru Vatan” dedik! Sevgimizin sıcaklığını bu ifade de okuyabilirsiniz…

“Yavru Vatan” Kıbrıs’ımız, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adıyla, “15 Kasım 1983” tarihinde,

Batı dünyası içine ne kadar sindirememişse de, “Hür, Bağımsız ve Müstakil bir Devlet” oluyor!

Bu tarihlerden itibaren, Kıbrıs, “Iraklılaştırılmak”dan kurtarılıyor!

Kıbrıs Meselesi ilk defa, 1948 tarihinde; Hürriyet Gazetesi tarafından Türkiye’nin Gündemine taşınır. O gündem, artık bu milletin “olmazsa olmazları” arasındadır.

Bizler, “Zürih ve Londra Antlaşmasıyla” “11 Şubat 1959 tarihinde…” Kıbrıs’a, “Hak ve Müdahale Yetkisini…” aldık! Bu vesileyle dönemin Dışişleri Bakanı, “Fatih Rüştü Zorlu’yu da unutmayacağız.

Ve Dr. Fazıl Küçükleri Ve de, ismi Kıbrıs ile ‘özdeşleşen’ Bir büyük kahraman, “Rauf Denktaş’ı da, unutmayacağız. Kıbrıs’ı bizlere vatan yapan, “şehit ve gazilerimizi” de unutmayacağız!

Fransız tarihçi Albert Sorel; “Türkler, Avrupa’ya ayak bastığı ilk günden itibaren ‘Şark Meselesi’ fiilen doğmuştur!” Şark Meselesinde, iki önemli safha vardır;

Birinci Safhası, 1071–1683 yılları arası ki, bu dönem Türklerin ‘fütuhat asrıdır…’

Avrupalı bu döneme, Türk Dünyasının ‘taarruz dönemi’ ismi ile değerlendirir…

1683 tarihinden itibaren başlayan dönemi ise, Avrupa’nın, ‘taarruz dönemi’ Türklerin ise, ‘savunma Dönemi’dir. ‘Şark Meselesi’ batı dünyasının bu milletin varlığı ve hâkimiyet coğrafyası üzerindeki, niyetinin adından başka bir şey değildir.


KIBRIS, ANADOLU’YU ÖRNEK ALIYOR!

Kıbrıs’ta ki, ‘mücadele tarihi’ Anadolu’ya ne kadar benziyor. Bunu, kardeş ülkelerimize anlatmalıyız. Her zaman, her yerde, ‘sükût edilmez ki’ Anadolu’nun işgal edildiği, bu millete, “Mondros Mütarekesinin” ağır şartlarının, dayatıldığı bir dönemde; Bu milletin özünde bir, “milli direniş örgütü” oluşuyordu!

Tarihte bu örgüte, “Kuva-yi Milliye” Günümüz ismiyle, “Ulusal Milli Güçleri” ismi veriliyordu…

Tarih yapraklarını şöyle bir çevirdiğinizde, 27 Temmuz 1957 Tarihinde; “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı” kuruluyordu! Anadolu’da, “emperyal güçlere” karşı örgütlenen insanımız, Kıbrıs’ta, aynı maksatları taşıyan “emperyal güçlere” örgütleneceklerdi.

Kıbrıs Barış Hareketinin başarıyla gerçekleştirilmesinden sonra, bu, “tarihi yapılanma…” 1 Ağustos 1976 tarihinde, “Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına” dönüştürülecektir.

Bilindiği üzere, “Kıbrıs Mukavemet Teşkilatı”(TMT) üyelerine, “Mücahit” ismi denilmekteydi!

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı Yapıldığı Tarihte, Kıbrıs’ta, “17.151” mücahit bulunuyordu!

Kıbrıs’ta, “mukavemet teşkilatının” kurulmasında, Dönemin Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu’nun da, “Emekleri” ve de, “manevi destekleri” vardır!

TMT’nin tarihi kurucuları arasında kimler vardır; “Rauf Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve M. Kemal Tanrısevdi” Kıbrıs Mukavemet Teşkilatının “marş” gibi sloganı,

“Hareketten Bereket, Bereketten Kuvvet Doğar,

İleri Arş İleri, Türk Hiç Dönmez Geri”

Kıbrıs’ta, “ENOSİS” e, yani, “Ada’nın, Yunanistan’a ilhakına” karşı bir mücadele vardır.

Bu mücadele yıllarca, Türkiye’de, “meydanlarda da” dile getirilir; “Ya Taksim, Ya Ölüm”

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, bu tarihi taksimi, “Hayatiyete” geçirecektir.

Kıbrıs’ta, “Türk Mukavemet Teşkilatının” Kuruluşunun üzerinden, “70 yıl”

Kıbrıs Barış Harekâtının Üzerinden, “51 yıl” geçmiştir.

Kıbrıs’ta artık, “geriye dönüş” söz konusu olamaz! Kıbrıs’ta, artık “geleceğin kurgusu” temel faktör olarak alınmalıdır. Sözün Özüne gelecek olursak, Kıbrıs ve Anadolu, “fiziki coğrafyası…” kadar, Siyasi Mücadelesi birbirine o kadar çok benziyor ki…

Türkiye’nin, hem Suriye’de ve hem de, Kıbrıs’ta; Akdeniz’in güvenliği konumunda hassasiyetini, ‘dost ve kardeş ülkelere anlatmalıdır’ Türk Devletleri Teşkilatının Genel Sekreterliği Merkezi İstanbul’dur. Şurası bir gerçek ki, “bir millet olmanın verdiği şuurla her türlü siyasi işbirliğinin birlikte inşası da gelecek kuşaklar için de büyük önem taşımaktadır!”

Şunu da ısrarla arzu etmekteyiz, Türkiye artık, ‘iç politikaların verdiği gerilimlerden kurtularak…’ dış dünyadaki gelişmeleri milletçe daha sağlıklı bir şekilde takip etmelidir.

Sözün özü ne olmalıdır, “Ayağa Kalk, Türkiye…” Tabi ki, Türkiye ile birlikte, Türk Dünyasının da, aynı idealler etrafında buluşması elzem diyoruz…

Yazarın Diğer Yazıları