10 Aralık Günü, “İNSAN HAKLARI GÜNÜ…”
“İnsan Merkezli Kavramlar…”
İnsan haklarıyla ilk hafızalara gelen, “Veda Hutbesidir!”
O hutbeyi her Müslüman kendisine, ‘akıl ve gönül kitabı!’ yapacaktır.
Allah Resulü'nün (sav) 632 tarihinde okuduğu Veda Hutbesini,
“124 bin Sahabe…” büyük bir feyiz içerisinde sindiriyorlardı!
Allah Resulü (sav) ne buyuruyorlar?
"İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız
nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir
ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınızda öyle mukaddestir, her
türlü tecavüzden korunmuştur.”
21. asrın insanı neleri okuyacağını, nelere yöneleceğini iyi idrak etmelidir!
Günümüzde sıklıkla, ‘kadın haklarından…’ söz ederiz değil mi?
“Veda Hutbesini…” ve o hutbede yer alan ‘kadın haklarını…’ okudunuz mu?
“Okumak…” Bilgiye yönelmektir!
Onun hamurunda, ‘mayalanmaktır!’
Allah Resulü (sav), insanlığa ve asırlara şöyle seslenecektir;
"Ey insanlar! "Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allahtan
korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak
aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal
kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınlarında sizin
üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız yatağınızı
hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz
olmadıkça evinize almamalarıdır.”
Batı dünyasının sıklıkla evirip çevirdiği, “insan hakları…” beyanları
ne kadar samimi!
Öncelikle bizler, kendi tarihimize ve kültürümüze yöneleceğiz!
“Veda Hutbesi…” bizleri insan hakları konumunda da, ‘terbiye…’ ediyor!
"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Âdemin
çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana Arap
olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin
siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur.
Üstünlük ancak takvada, Allahtan korkmaktadır.”
Avrupa, (1914-1918) ve (1939-1944) yılları içerisinde,
“1. Ve 2. Dünya Savaşlarında birbirlerini boğazladı…”
“Canavarlıkta, sırtlanları bile geçtiler!”
Avrupa, ‘savaşların önüne geçebilmek için…’
10 Aralık 1948 tarihinde, BM Genel Kurulu Paris’te yapılan oturumda,
“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin…” yayınlanmasına öncülük ettiler.
Batılı aydınlar şu gerçeği ifade ederler; “İslam Medeniyeti olmasaydı,
Rönesans olmayacaktı!”
İslam Medeniyetinin getirdiği, “insanı merkezine alan…”
Hak, Hukuk, Adalet, Millet ve Devlet Kavramları olmasaydı,
Batı Dünyasında, “Ne Aydınlanma Çağı…” olacaktı,
Ve ne de, “İnsan Hakları Beyannamesi…” çerçevesi çizilecekti!
Son 150 yılın İslam Dünyasının fotoğrafına dikkatlerinizi çekmek isterim;
Doğu Türkistan’dan Yukarı Karabağ’a,
Keşmir’den Filistin’e,
Kerkük’ten Kırım’a,
Afganistan’dan Batı Trakya’ya,
Yemen’den Suriye’ye…
“Kanayan yara ve gözyaşı…” vardır!
Acaba diyorum, “Veda Hutbesini…” her Müslüman sindirerek okusaydı?
"Müminler! "Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman
Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir
Müslüman kardeşinin kanıda, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül
hoşluğu ile vermişse o başkadır.”
Çözüm yolunu Allah’ın Resulü (sav) “Veda Hutbesinde…” bizlere dikte
ettiriyorlar!
"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça
yolunuzu hiç şaşırmazsınız.
O emanetler Allah'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.”
İnsanı yaşatmak, “hakkı, hukuku, adaleti, hürriyeti, milleti,
devleti…” yaşatmaktır
Bütün bunların zemininde, “huzur, güven, esenlik, sulh…” vardır.
İNSAN
İnsan, et ile tırnaktan yaratılmış!
Toprağa hayat tohumu atılmış
Canlar için, ‘emanet yurdu’ dünya
Hasretle, ‘karar yurdu’ aratılmış
Göç, yaman göç; bu dünyadan ayrılık
İlla ki kalmaz arada gayrılık!
Bu dünyada, donatılmış ne varsa
Takvayla varsa, sana kalır ancak!
İNSAN GARİPTİR
İnsan gariptir, hasret tüter gözü
Türkülerin gizeminde yaşar özü
Su akar, derin vadiler yoludur
O uzun yolun deryalardır sözü
Gör ki, iki dudak arasında közü!
İNSAN, İNSANIN KURDUDUR
“İnsan, insanın kurdudur” denildi
Öfke, ‘şeytanın yurdudur’ denildi
Nefsine hâkim, öfkesini yenen;
‘Zafer kazanmış ordudur’ denildi
İNSANLIK KAYIPLARDA
Ağlıyorsun değil mi, hem de içten
Doğu Türkistan, Kerkük, Filistin’e
Gözyaşına yüreğin uzanır mı?
Daha nice mazlum vatan iline…
Vur düşman vur, uyandır uyuyanı!
Eski yurt, yeni yurt dört bir yanı,
Huzurun adı yok; kan ve gözyaşı
Sileni de yok, dinleyeni de yol
Feryadını duyanı, anlayanı…
Kulak vereni de kayıplarda!
İnsanlık feryadıyla kayıplarda…
İNSANLIK ÖLDÜ
Filistin, Gazze'de insanlık öldü
Baharda açan güller bir bir soldu!
İfratla tefritin zirve yaptığı,
Zulmün geçtiği yollar, nasıl yoldu?
İnsanlıktan çıkmak, canavarlaşmak!
Hak indinde lanetlenmek, arlaşmak
Kör dünyada haddi, hududu aşmak;
Mazluma uzanan yol, asıl yoldu
İNSANIM BEN
İnsanım ben, yüreğimin sesinde!
Doğduğum gibi yaşamak isterim
Hayır, hayır; nefsimin pençesinde,
Günahlardan kurtulmak isterim
Saf, duru, temiz, berrak su sesinde
Hayata özgürce akmak isterim
Ak, mavi, yeşil renklerin hasında;
Gülistan şehrini görmek isterim
İNSAN, BİNLERCE KAYGI ENDİŞE
İnsan bu, binlerce kaygı endişe
Beyninde zonklar didişe didişe
Kan dağılır sihirli pencereden
Döşenmiş her doku lif lif hücreden
Harika fabrika dehşet verici
Öyle bir dolaşım ki ürpertici!
Karmaşık bir sistem içinde ahenk
Sinirden kerpeten akışa mihenk
Kendisini savunma siperlerde
Muhafız alayı mikroba perde! .
Ve sinir uçlarında kanalitler
Pis kanı pompalayan parazitler
Koskoca bir şehir, merkezi beyin
Enerji dağıtan bunca güç neyin?
Bir çiğnem et ki, şuurda Allah der
Her zerrede imanı tasdik eder
İNSAN MI?
Baktım vicdanına, insan mı diye!
Kanamaz yüreği, acıya niye?
Kurumuş çeşme gibi göz pınarı,
Yüreği yanmayana, çığlık niye?
İNSANIN ÖZÜNDEN YÜKSELİR
Yeri göğü ayakta tutan adalet!
Miskinliğe damga vuran atalet
İnsan erdemli, fazıl arif olmalı
Toprağın kökünden yükselir asalet;
İnsanın özünden yükselir asalet
İNSANLIĞIN SOY AĞACI…
Hac ibadeti, deruni bir derstir!
Arafat, Müzdelife ve Mina’da;
Soy ağacının başladığı yerler…
İnsan ve tarih burada okunur!
İki Cihan güneşinin doğuşu;
Yeryüzünü rahmet rahmet nur kaplar!
O nur halkası, dalga dalga büyür…
Yüzü Kâbe’ye dönük insanlığın!
Tevhit lisanıyla kıyamdadır hep!
Makam-ı İbrahim’e akan sevgi;
Derya olur akar, gül ravzasına…
Huzur ve emin beldedir, oralar;
Gözyaşı içinde sükûnet bulur!
Kâbe’nin etrafında su gibidir;
Akar, akar vuslat akışı onlar!
Aşk rahlesinde kâinatın dersi…
Bütün renkler orada, aynı safta!
Yakarışlar, hıçkırıklar af diler!
Bir büyük hülyadır, sevgi yumağı;
İhramla anılır, takva örtüsü!
Yarışların en güzeli; takvadır…
O yarışla, dağılırız âleme!