Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Hüznümüz Yürür Anadolu'nun İçlerine

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Televizyon ekranlarına bakamıyorum! Haberler, sancılı…

Coğrafya’m yanıyor… Zıvanadan çıkmak üzereyim…

Çaresizliğin şokunda, kan tutar yüreklerimizi…

“…Biberon kadar sıcak çığlıklar çığlık” Aman Allah’ım!

Tevekkül, Akça saçlı kocamışlar yaman belirtirler tevekkülü;

Kül ile bezemiş ‘kor halindeki ateşi’ hangi yürek çekebilir!

Hüznümüz Yürür Anadolu’nun İlçelerine;

Manavgat, Gündoğmuş, Marmaris, Köyceğiz, Milas, Seydikemer,

Buca, Gaziemir, Karaisalı, Çukurova, Kavaklıdere, Bozdoğan,

Sivaslı, Arıcak… “ciğerlerimiz yanıyor!”

Yürekten seslenirim; “gül yüzünüze alevler mi düştü…”

Hoyratlar, ‘ağıtlarımız…’ türküler, ‘çığlıklarımız…’ oldu

Dostlarla artık, “dertli konuşur!” kalemlerimiz, ‘dertli yazar’ oldu!

Vatan sevgisi öyle bir aşk ki, “cefayadır sefer yolculuğu…”

Yüreğimdeki bir ses; “ezayı, gül et de gel!” diyor!

Hüznümüz yürür;  “Manavgat’tan Marmaris’e… Aydın’dan Muğla’ya…”

Dilim dönmedi, dudaklarım titredi, sözün bittiği yerlerdeyim!

Hüzün ve keder bir arada… Sanki evler boşalmış; ‘gam kervanı yürür…’

Anadolu’mda, hasret kokan bütün dudaklar; “çileye selam durur!”

Ağustos Ayının şu günlerinde bir içli duayla seslenirim;

“Türkiye’m, zaferlerin anası; Malazgirt sendedir!

Yedi iklimin boyun eğdiği; Çanakkale sendedir!”

Bütün bunlar,  ‘şehadetin ruhaniyetiyle’ nefsimizin ötesinde;

His dalgalarıyla bizleri derin bir tefekküre çağırır!

Hüzünle el açarız, Mevla’ya…

Dualar döner, Lahavle ’ye…

Bütün dillerde, “Yarab, merhamet!”

Galu bela’dan verdiğimiz her söze; selam olsun!”

Dilim ne ağıt yakar, ne gönül yıkar(!)

Sabrımız, ‘kök salmıştır toprağa…’

Toprağı, ‘vatan yapan şüheda!

Ah! Toprağımın üstündeki, ‘cennet misali’ yeşil örtüleri/ duvakları/ şelaleleri ararım!

Anadolu’mun her bir dağına, ‘edeple bakardım’

O dağlarda, “kâh Bedir, kâh Uhut…” rahmetiyle sanki Anadolu’dur!

Anadolu’m, ‘dört bir yanında tepeler, vadiler ağlamaklı…’

Damar damar şefkat soluyan o içli sesleri duyar gibiyim!

Bilmelisiniz, “84 milyon insanım bir sükût dili…”

Bakmayınız o sükûta, ‘bütün hücreleri süre-i fetih okumakta’

Dinler misiniz? İçimizdeki yangın; ‘köpükten dalgalarla akar, çığlığı Fırat gibi…’

Uykusuz geçen hicranlı gecelerimiz…

28 Temmuz tarihinden itibaren, ‘kızıla boyanan ufuklarımız…’

Nasıl sorusunu hangi mantık izah eder?

“38 ilde 163 yangın…” Bakan Pakdemirli açıklıyorlar;

“5 ilde 18 ilçe, 78 köy ve 2 bin 219 çiftçinin yangından etkileniyor…”

Cumhuriyet tarihimizde, ‘böyle bir afet ilk defa yaşanıyor’

Vücudumuzun bütün zerresi titremekte! Nasıl titremesin?

“Yazı, kışa döndü… Aşı, taş kesildi!

Nazı, siteme döndü… Havası kurşun kesildi!

Hevesi, düşe döndü… Zora, nefesi kesildi!

Yüzü yasa döndü… Ah Coğrafya’m tufan kesildi!”

Ağacı, yeşili, medeniyeti; insanla birlikte düşünmektir.

Ağacı, yakmakla birlikte bizler, neleri yakmadık ki!

“Ağaç ve İnsan” şiirimizde şöyle sesleniriz;

“Kâinat, bir ağaç gibi!

Âdem, kâinatın soy ağacı…

Ağaç, bir çekirdek gibi!

Çekirdek, varlığın hülasası…

Cennet, bir bahar gibi!

Bahar, Hakk ’tan rahmet muştusu…

Bahar, bir çiçek gibi!

Çiçek, vuslatın nur perdesi…”

Yazarın Diğer Yazıları